Küresel terörist
(2002)–Willem Oltmans– Auteursrechtelijk beschermd
[pagina 118]
| |||||||||
MiloşeviçHarvard'lı siyaset bilimci Samuel Huntington, tarihi, insan uygarlıklarının sicili olarak yorumluyor. Bati, göreceli olarak iniştedir. Asya güç topluyor ve İslam yükseliş halinde. Belki de, bileşenlerinden biri Müslüman olan Balkanlar'da son yıllarda olup bitenler, gelecekteki tarihsel gelişmelerin küçük bir örneğini yansıtıyor. Yugoslavya son on yılda parçalandı. II. Dünya Savaşı sonrasında Jozef Tito'nun yönetimi altında etnik nüfus toplulukları arasında görece bir sükûnet hüküm sürdü. Slobodan Miloşeviç'in ulusu bir arada tutacağı umuluyordu. Onun şanssızlığı, Washington'un, Balkanlar'ı komünizmin kalıntılarından temizleme zamanının geldiğine karar vermiş olmasıydı. Kosova Kurtuluş Ordusu'nun (UCK) 12 ay içinde 200 üyeli bir gerilla çetesinden, 12 bin kişilik üniformalı, dişinden tırnağına kadar silahlı savaşçı bir güce nasıl dönüştüğünün gerçek hikayesinin ilerki yıllarda açıklığa kavuşturulması gerekir. Arnavutluk nüfusu, Gegler, Tosklar, Grekler, Vlachlar, Çingeneler, Karadağlı Sırplar, Malissorlar ve Bulgarlardan oluşur. Tiran, Doğu Avrupa ülkeleri içinde Pekin'le diplomatik ilişkileri en son -1954'de- kuran başkentti. Fakat Sovyetler'in 1956'da Macaristan'ı işgalinden sonra Arnavutluk Çin'le yakınlaşmaya başladı. 1960'da Enver Hoca Mao'nun tarafında yer aldı ve Nikita Kruşçev'in politikalarına karşı saldırıya geçti. İngiliz gazeteci Richard Deacon, ‘Çin Gizli Servisi’Ga naar eind(81) adlı kitabında ‘Çin acilen Avrupa'da bir müttefike ihtiyaç duyuyordu’ diye yazıyordu. ‘Aslına bakılırsa, Çinliler girerken, Ruslar çıkıyordu.’ Arnavutluk Pekin'in Ba- | |||||||||
[pagina 119]
| |||||||||
tı'daki başlıca ileri karakolu oldu. Radyo ve şifre hatları kuruldu. Washington'un stratejistleri, Miloşeviç'in çökmekte olan federasyonuna karşı topyekün bir saldırı başlatmak için topraklarından yararlanmak istedikleri, Balkanlar'ın bu tuhaf komünistinden kurtulmaỳa karar verdiler. Arnavutluk'ta, Kosova'nın özgürlüğü için saldırıya geçecek kadar Sırplardan nefret eden para canlıları bulunuyordu. Belgrat için hazırlanan tuzak, birçok yönden Kuveyt'te Saddam'a kurulan kumpaslara benziyordu. Miloşeviç, dışardan saldıran Arnavutları kendi egemenlik alanından kovma kararını imzaladığı zaman, kendi soydaşı Zoran Cinciç tarafından 1.28 milyar dolara düşmana satılacağını ve kendisini Lahey'de bir hücrede savaş suçları sanığı olarak bulabileceğini asla hayal edemezdi. Madeleine Albright ve onunla uyum içindeki Fransız ve İngiliz meslektaşları Fransa'daki Rambouillet Şatosu'nda kirli bir diplomatik oyun oynadılar. Gerçekte öldürücü bir cümle içeren ve daha baştan verilmiş bir ültimatomdan başka bir şey olmayan sözde barıs önerisini sundular. Sözgelimi, bu öneri kabul edilseydi, NATO askerleri, Yugoslavya'nın hava sahası ve kara suları dahil ülkenin her yerinde serbestçe dolaşabilecekti. Hiçbir Sırp Başkanı bu tür aşağılayıcı koşulları kabul edemezdi. Bu yüzden NATO, bir saatlik bir uyarı ile harekete geçebilecek şekilde, savaşa tamamen hazırdı. Yugoslav tarafının Rambouillet'de bir gözden geçirilmiş anlaşma taslağı ileri sürmüş olduğundan ne medyanın, ne de Rusların haberi vardı. Bu durum, konferansı toplayanlar tarafından gözlerden kaçırılmıştı. Yugoslavlar 18 Mart günü saat 11:00'de, birkaç gazetecinin katıldığı bir basın toplantısı yaptılar. Ama artık çok geçti. Beyaz Saray ve Donovan'ın çocukları sözde barış konferansından aylar önce kararlarını vermişti: Yugoslavya dizlerinin üzerine çökertilecek ve böylece Yugoslavya'nın Pinochet'si durumundaki hain Cinciç'ler iktidarı ele geçirebilecekti. | |||||||||
[pagina 120]
| |||||||||
Noam Chomsky, Batı propagandasının, düşmanın akıl ermez kötülüğüne ilişkin çılgınca abartılarının altını çizdi. Propaganda makinesi, Miloşeviç'e kişisel olarak saldırıyor, onu bütün uygarlığın valığnı tehdit eden ikinci bir Hitler gibi gösteriyordu. Bu Chomsky'ye, Yahudi soykırımını tekrarlamanın bir biçimi gibi geliyorduGa naar eind(82). Bir Marksist için Nazi diktatörü ile karşılaştırılmaktan daha alçaltıcı bir şey yoktur. Yugoslavya lideri için her şey söylenebilir ama o bir Hitler değildi. Ama Hava Kuvvetleri'nden General Curtis Le May ‘Haydi bombalarımızla Vietnam'ı Taş Devri'ne geri gönderelim’ diye bağırdığı zaman, bazı anlaşılmaz nedenlerle Amerikalılar bundan hoşlanıyor. Oysa May, Göring'in hava kuvvetlerinden hezeyan içindeki bir komutanı gibi davranıyordu. 24 Mart 1999 günü NATO Sırbistan'ı bombalamaya başladığında, Tony Blair ‘Yeni kuşak farkını ortaya koyuyor’ diye açıklama yaptı. NATO nihayet ‘değerleri’ savunmak için savaşıyor, ‘etnik grupların vahşice baskıya uğratılmasına artık göz yumulmayacak (...) bu tür suçların sorumluları saklanacak delik bulamayacak.’ Bill Clinton da benzer sözler etti. Psikolog-Albay Dave Grossman West-Point'deki öğrencilerine ‘Sonunda NATO'nun üstünlüğü, soylu nedenlerle öldürme konusunda bize yol gösteriyor’Ga naar eind(83) demiş olmalı. Washington'un en son uydurması, zengin ülkelerin, insanlık tarihinin ilk ‘insanlık uğruna savaşı’ için fedakarca yurttaşlarının yaşamlarını tehlikeye attığı yalanıydı. Gerçekte onlar Miloşeviç'in peşindeydi. Tıpkı baba George Bush'un Manuel Noriega'yı yakalamak için Panama'ya 36 bin deniz piyadesi göndermesi; Kaddafi'nin ödünü koparmak için savaş gemilerini ve bombardıman uçaklarını gövde gösterisi yapmak amacıyla Libya Körfezi önlerine yollaması; altıyüzbin askeri Irak'ı işgal etmek ve Saddam'ın korkudan altına kaçırması için Ortadoğu'ya taşıması gibi. Ancak bu kez faşistler gibi davranan, uluslararası hukukun tüm kurallarını çiğneyen yalnızca Amerikalılar değildi. Bu kez | |||||||||
[pagina 121]
| |||||||||
Washington ve Londra tüm NATO İttifakını ‘Miloşeviç'e bir ders verme’ amaçlı kendi yasadışı ve keyfi maceralarına sürüklemeyi başardı. Onlar aslında, Maryland'daki Gizli Kent'in bilgisayar oyunlarının onlara söylemiş olduğunu uyguluyorlardı. Ve her şey bitip de Yugoslav şehirlerinin üzerinden dumanlar kalkınca, NATO müttefikleri Miloşeviç ve adamlarını kolayca gerçek savaş suçlusu ilan ettiler. Bir kez daha Washington, Donovan'ın çocuklarının hoşlanmadığı ve aynı görüşte olmadığı bir yabancı liderin peşindeydi; tıpkı babalarının Hanoi'daki Ho Amca'nın, Endonezya'daki Sukarno'nun, Kamboçya'daki Sihanuk'un, Pakistan'daki Butto'nun ve tüm diğerlerinin avına çıktıkları gibi. Fakat 1960'larda ve 70'lerde ABD'nin Asya'da kitlesel etnik temizlik yapması tamamen normal sayılıyordu. Sivillere yönelik bombardımanı, kimyasal savaş, bitki örtüsünün zehirle tahribi, Devlet Başkanı Diem ve kardeşinin öldürülmesi, BM kararı olmadan Laos ve Kamboçya'nın bombalanması komünizme karşı haçlı savaşında tamamen kabul edilebilir ve gerekli sayılıyordu. Blair'e göre, ‘ABD Asya'da geniş çaplı bir soykırım uygulamış olabilir ama şimdi tüm bunlar unutulmalıdır.’ Yeni kuşak, amaçlarına ulaşmak ve çıkarlarına hizmet etmesi için yeni yollar tasarlayıp uyguluyor. NATO, Sırbistan ve Kosova'ya, Sovyet yapımı SAM füzelerinin ulaşamayacağı kadar yükseklikte, stratosfer düzeyinde uçan süpersonik bombardıman uçaklarını yeterince köprü, televizyon istasyonu, fabrika tahrip edilebilsin ve yeterince insan öldürülsün diye yolluyor. Böylece Yugoslavlar sonunda Miloşeviç'ten nefret etmeye başlayacak, onun tasfiyesi hızlanacak ve Batı bir kez daha zafer çığlıkları atabilecekti. 1960'larda ve 70'lerde ABD'nin canice davranışlarına yönelik eleştiriler Lord Bertrand Russel, Jean Paul Sartre ve Simone de Beauvoir tarafından yükseltiliyordu. Bugünse, dünyanın Haydut Süper Gücü'nün makamı olarak Washington'u gösterenler Nelson Mandela, | |||||||||
[pagina 122]
| |||||||||
Alexander Soljenitsin, Samuel Huntington, Ramsey Clark ve diğerleridir. 1955'de Bandung, Endonezya'da Sukarno tarafından kurulan Bağlantısızlar Topluluğu'nun 21. yüzyıldaki türevi, G-77 olarak adlandırılıyor. Bu topluluk dünya nüfusunun yüzde 80'ini oluşturan 133 ülkeyi birleştiriyor. Onlar, 2000 yılı Nisan ayında, BM reddetse bile Clinton ve Blair'in sözde insani amaçlı askeri müdahalede bulunma hakkına sahip olduğu bir yerde, Havana'da toplandılar. Washington ve Londra'nın son icadı olan ‘insani nedenlerle savaş’ kavramını kılık değiştirmiş emperyalizmin yeni bir biçimi olarak adlandırdılar. Benzer biçimde, küreselleşmeyi Batılı kapitalist ideolojinin bir çarpıtması olarak mahkum ettiler. Nelson Mandela, ABD ve İngiltere'nin BM'i hiçe sayarak bildiğini okumasına ve Irak ile Yugoslavya'ya karşı savaşa girişmesini öfkeyle karşıladı. Pretoria'yı Başkan olarak ziyaret eden Bill Clinton'un yüzüne karşı, Mandela, dostlarının kim olduğuna Washington'un karar veremeyeceğini söyledi. Castro, Arafat ve Kaddafi ırk ayrımcılığına karşı mücadelede Güney Afrika'yı destekledi. Clinton onlardan hoşlanmıyor diye dostlarını terketmek niyetinde değildi. Daha önce asla bir Amerikan başkanına yabancı bir devlet başkanı tarafından böyle keskin ve sakınmasız bir dille hitap edilmemişti. ABD'deki Siyahlar arasında Mandela'nın saygınlığı daha da yükseldi. Soljenitsin de Washington'u, dünya işlerinde, sanki BM yokmuş gibi davranmasından dolayı suçladı. Keza Samuel Huntington, Chomsky'nin aktardığı gibi, ‘Başka her yerde Amerikan küstahlığı ve tekyanlılığı olarak görülen bir şey, yalnızca ABD'de, dünyanın Amerikan liderliğinden isteği olarak anlaşılır’ gözleminde bulunuyor. Neyse ki, hükümetlerinin yalan ve çarpıtmalarına öfkelenen az sayıda ama saygın ve etkili Amerikalılar da var. Cumhuriyetçilerin ağırlıkta olduğu Senato Siyaset Komisyonu'nun politika analisti ve eski bir Dışişleri | |||||||||
[pagina 123]
| |||||||||
Bakanlığı çalışanı olan James G. Jatras, Yugoslavya'ya neden saldırılması gerektiğine ilişkin NATO'nun ‘Alice Harikalar Diyarında’ yorumu hakkında şöyle yazıyordu, ‘NATO'nun gerçeklik yorumu buna benzer bir şeye varıyor. Kosova'daki kriz, tümüyle, etnik olarak saf bir Büyük Sırbistan Devleti yaratmak amacıyla Slobodan Miloşeviç tarafından yönetilen aşırı Sırp milliyetçiliğinin saldırgan yöneliminin son aşamasıdır. Bu saldırganlık önce Slovenya'da, sonra Hırvatistan'da, sonra Bosna'da ve nihayet Kosova'da ortaya çıktı. Bunun nedeni büyük ölçüde, Batı'nın -özellikle NATO'nun- Miloşeviç'e karşı çıkmayı reddetmesidir.’ Jetras, Kosova Kurtuluş Ordusu'na -NATO uydurması efsaneye-ABD'nin yaptığı yardımın izini sürüyor. 21. yüzyılın şafağında Avrupa'nın merkezinde bir soykırıma izin verilirse NATO'nun güvenilirliği yok olurdu. Bu yüzden açık savaş kaçınılmazdı. Ardından Jetras, Kosova savaşının UCK'nın politik bir çatışmayı askeri çatışmaya çevirmek için yürüttüğü kasıtlı bir stratejinin sonucu olduğunu açıklıyor. Bu durum, her zamanki gibi, Domuzlar Körfezi macerasından beri Washington'da popüler olan standart CIA senaryosuydu. UCK saldırıları yalnızca Sırp polisi ve memurlarına değil, Sırp sivillere de yöneliyordu. Böylece bunun Sırp güçlerinin kitlesel ve büyük ölçüde ayrım gözetmeksizin yanıt vermesine yol açacağı hesaplanıyordu. Kimler bir numaralı savaş suçlusuydu? UCK'yı kuran, silahlandırılan, yönlendirilen Washington'du. Sırplar, CIA'nın kılık değiştirmiş paralı askerler ordusunun saldırılarına gerekçe oluşturacak şekilde acımasız bir yanıt verdiler ve böylece kapana girdiler. Başka seçenekleri yoktu. Jatras, ‘Clinton yönetiminin, ancak diplomasinin başarısızlığa uğramasından sonra güç kullanma yoluna gittikleri iddiası, açıkça gerçekdışıdır’ diyor ve devam ediyor, ‘Bombalama kararı Kosova sorununu bir krizden bir felakete dönüştürdü. Artık bir Kosova politikamız yoktu, bir UCK politikamız vardı (...) Clinton yönetimi, terörist bir grubu Kosova Arnavut nüfusu- | |||||||||
[pagina 124]
| |||||||||
nun yasal temsilcisi olarak tartışılmaz bir konuma yükseltti. Oysa bu grubun faaliyetleri, özellikle uyuşturucu ticaretinde yer aldığı ve Usame bin Ladin ve İranlılar dahil olmak üzere radikal İslamın etkisine açik bulunduğu hakkında çok ciddi soruları gündeme getirdi’Ga naar eind(84). Başkan Reagan'ın eski özel yardımcısı ve şimdi Cato Institute'da yönetici olan Doug Bandow, Clinton yönetiminin politikasındaki gülünç defoları özetledi:
Clinton ve Blair dünyaya bu savaşın, korkunç etnik temizlik kampanyasına karşı iyi niyet ve dürüstlük temelinde yapıldığını anlatırken, yalan söylüyorlardı. - Başbakanım Wim Kok'a yazdığım acil bir mektupta, ‘Dostlarınız Bill ve Tony kabadayılar gibi davranıyor’ dedim- Gerçekte Sırbistan'a karşı NATO'nun savaşı, bütün dünyaya, görülebilecek en kötü ikiyüzlülük örneğini gösterdi’Ga naar eind(85). Bu satırları yazdığım sırada -2001 yazı- Balkanlar'daki trajedide, tahterevallinin Washington'un hoşuna gidecek yanı ağır basıyor çünkü ABD yeni haçlı seferi konusu arayışında istediğini elde ediyor: Küreselleşme... Tito'nun devleti parçalandı. Düpedüz yalanlar, | |||||||||
[pagina 125]
| |||||||||
düzenbazlıklar ve yalnızca Sırplara maledilen soykırıma ilişkin çarpıtılmış rakamların karışımı, ABD hükünmeti tarafından, onun Yugoslavya'ya karşı kendi savaş suçlarını haklı çıkarmak ve dünya kamuoyunu Miloşeviç'e karşı kendi tarafına çekmek için kullanılıyor. Bu durum, savaş suçlusu Ariel Şaron'un Filistin özgürlük savaşçılarına ve Hamas'a yaptıklarının aynısıdır. Dünyaya, tüm yaptığının Yahudilerin güvenliği için savaşmak olduğunu söylüyor, oysa gerçekte, uluslararası alanda tanınmış bir ülkeye karşı istihbarat operasyonları yapan tam eğitimli silahlı güçlerin başında bulunan bir teröristtir. Şaron'un sorumlu olduğu operasyonlarla 1953'de Qibya'da, 1982'de Sabra ve Şatila'da canavarca öldürülen Filistinliler unutulmadı. İsrailliler, sadece kendilerinin Arap cihadının kurbanları olduklarından yakınmaya devam ediyor. Artık önlenemez hale gelen ayaklanmayı kendi Nazi tipi küstah ve kibirli davranışlarının ateşlediğini görmezden geliyorlar. Taş atan Filistinli gençlerin son model ABD silahlarına, roketler, helikopterler, F-16'lar ve kurşunlara maruz kaldığını bütün dünya gördü. İsrail halkı terörist geçmişe sahip birini geri getirdi. Şaron, Filistin mülteci kamplarındaki toplu kıyımın sorumlusu olmaktan suçlu bulunduğu için İsrail ordusundan ayrılmak zorunda kalmıştı. Carla del Ponte gözü dönmüşçesine Radovan Karadziç ve Ratko Mladiç'i Lahey'e götürmeyi arzuluyor. Peki neden Şaron'u değil? CNN Colin Powell'ı, yanında İsrail Başbakanı olmak üzere, Washington'daki basın toplantısında, Miloşeviç'in Lahey'de hapsedilmiş olmasından duyduğu memnuniyeti belirtirken gösterdiğinde, hemen yanında bulunan saygıdeğer konuğunun kendisi birinci sınıf savaş suçlusu olduğu için aptal durumuna düşmüştü. Beyaz Saray'ın dünyanın dört bir yanındaki yabancı liderlere ve ülkelere karşı yasadışı davranışları şimdiye kadar öylesine iyi belgelendi ki, insan, suçları açık kanıtlara dayalı ABD'li savaş suçlularıyla, Lahey'deki | |||||||||
[pagina 126]
| |||||||||
Uluslararası Mahkeme'ye gönderilmek üzere, birkaç Airbus model uçağı doldurabilir. Washington'un gözünde onlar, şimdi Balkan komünizmini demirparmaklıklar ardına koymanın büyük ödülünü kazandılar. Fakat Ramsey Clark'a göre, Miloşeviç Washington'daki Görünmez Hükümet'in emirlerini uygulayan bu yasadışı ve keyfi mahkeme tarafından sistematik olarak temel haklarından yoksun bırakılıyor. Miloşeviç'i, karısı Mira Markoviç'le kurşun geçirmez camın arkasında bir telefon yardımıyla görüşmeye zorlamanın ilhamını Carla del Ponte'ye ancak Amerikalı beyinler vermiş olabilir. Fakat Amerika, bunun çetin bir muharebe olabileceğini bilerek, çok dikkatli davranıyor ama yine de yalancının gerçek yüzü yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Nihayet, her tarafta insanlar, kimlerin gerçek haydutlar olduğunu farkediyor. Eğer ortalıkta Donovan'ın tasmasını koparmış çocukları olmasaydı, Usame bin Ladin'e, FARC'a, Hamas'a, Mumia Ebu Cemal'inki gibi bir davaya gerek olmayacaktı. Keza bir İran yolcu uçağının uluslararası sularda bir tetik çekme delisi kaptan tarafından düşürülmesine tepki olarak 103 uçuş numaralı Pan Am uçağının İskoçya üzerinde havaya uçurulması söz konusu olmayacaktı. Kısacası, Amerikalı haydutlar olmasaydı, sükûnet içindeki farklı bir dünyada yaşayacaktık. 12 Eylül 2001. Dün bu broşür basılmaya hazırdı. Ama 11 Eylül günü dört ABD yolcu uçağı kaçırıldı. Timothy McVeigh ve karşıdevrimci ahbaplarının gözünde şeytani merkezlerden biri olan Dünya Ticaret Merkezi dümdüz edildi ve diğeri, Pentagon, ciddi biçimde hasara uğratıldı. Birkaç yıl önce Amerikalılar Oklahoma City'de korkunç bir bomba patlattılar. Bu patlama, daha önce burada belirtildiği gibi, Gizli Ekip'i, Beyaz Saray'ı, CIA'yı, Pentagon'u ve Donovan'ın şiddet suçlusu çocuklarını içeren -bunlar Wall Street'in dünya çapındaki etkinliği ve gücü ölçüsünde çoğaltılır- ABD'nin mevcut şeytani ve terörist güçlerine karşı direnişin ilk işaretiydi. | |||||||||
[pagina 127]
| |||||||||
II. George Bush insan doğasının kötülüğünden ve ‘özgürlüğümüzün saldırı altında kalması’ndan sözederken dünyanın batısında bütün gözler Afganistan'a ve Suudi terörist Usame bin Ladin'e çevrildi. Fakat biz dün Amerika'ya Amerikalılar tarafından saldırılmasına tanık olduk. McVeigh'ın devlet tarafından idamının intikamı, onun, Çöl Fırtınası'nda ve Irak'ın sürekli yasadışı bombalanması sırasında neler olup bittiğini yaşayıp gördükten sonraki görüşlerini paylaşanlar tarafından alındı. Şurası bir gerçek ki, dünyanın her tarafında Müslümanlar Amerikan gizli devletinin yasadışı davranışları hakkında benzer görüşler üzerinde kafa yordular. Fakat Amerikalı şeytanın sembollerine karşı dünkü savaş planının mimarisi, bazıları McVeigh gibi eski asker olan, Amerikalı beyinlerin ürünüydü. 11 Eylül 2001 günü neler olup bittiğinin fotoğrafının açıklığa kavuşması biraz zaman alacak. Washington misilleme için erken bir tepki gösterme eğiliminde. Sudan olayında böyle olmuştu; biyolojik savaş üzerinde çalıştığını söyledikleri bir fabrikaya cruise füzeleri fırlattılar ve sonra fabrikada böyle bir şey yapılmadığı ortaya çıktı. Bugün 12 Eylül 2001: Tüm Batı televizyon istasyonları, Afganistan'daki sığınağında bu ölüm ve yıkım planını tasarlayanın Usame bin Ladin olduğunda -yüzde 99 emin olarak- anlaşıyorlar. Ben katılmıyorum. 1963 Dallas suikastındaki yalanlar tekrarlandı. Halka Kennedy'nin bir tek kişi -Lee Harvey Oswald- tarafından öldürülmüş olduğu söylendi. Halkın inanmak istediği buydu ve hiç kimse gerçek suçluları aramadı. Aynı numaraya Oklahoma City'den sonra yeniden başvuruldu; Timothy McVeigh bu işi tek başına yapmıştı. Evet, onun birkaç karanlık arkadaşı vardı ama yine halk güzellik uykusuna geri döndü. Arkası yarın. |