Küresel terörist
(2002)–Willem Oltmans– Auteursrechtelijk beschermd
[pagina 101]
| |||||||
SaddamI. Bush'un Saddam'ı yok etmekle görevlendirdiği Norman Schwarzkopf, bir zamanlar Şah tarafından gizli polis örgütü SAVAK'ı kurması için davet edilmişti. Daha sonra CENTCOM'un (Ortadoğu Merkez Komutanlığı) başına getirildi. O günlerde, ABD uçaklarının İran'ın denizdeki petrol platformlarını bombalaması tamamen normal (ve uluslararası hukuka uygun) olarak değerlendirildi, çünkü İran liderliği tümüyle çılgın sayılıyordu. Washington, Ayetullah'lara karşı savaştığı için Saddam'ı müttefik olarak görüyordu. Ve Kuveyt, Suudi Arabistan, Ürdün, İngiltere, Fransa ve Batı Almanya, İran'a karşı yürüttüğü kıran kırana savaşta Irak'a yardım ediyordu. Bununla birlikte 1989 yılında, Körfez'e doğru bir Sovyet tehdidi algılayıp, buna karşı koymak üzere Savaş Planı 1002'yi formüle etmeye başladılar. 1990'da CENTCOM karargahı, savaş planlarını denemek için ‘İç Bakış’ adlı bilgisayar oyunlarını hazırlattı. Irak, CENTCOM tarafından, İran'ı yenilgiye uğratan ülke olmaktan çıkıp, yeniden Kremlin'in müttefiki olarak görülmeye başladı. Böylece tıpkı Miloşeviç'in Balkanlar için bir tehlike olarak görülmesi gibi, Irak böige için bir tehlike sayıldı. General Schwarzkopf 1990'da Senato'da, Saddam'ın Ortadoğu'da herkes için bir tehlike olduğunu söyledi. Iraklı lider kendisine karşı kurulan komplonun farkındaydı ve Bağdat'ta toplanan olağanüstü bir Arap Zirvesi'nde, Washington'un Arap müttefiklerini kendisine karşı harekete geçirmekte olduğundan yakındı. Kuşkusuz bu doğruydu ve bir CIA operasyonuydu. 1990 Temmuzunda Saddam şikayetlerini yeniledi ve Kuveyt'in, Irak ekonomisine zarar vermek | |||||||
[pagina 102]
| |||||||
için entrika çevirdiğini söyledi. Kuşkusuz bu da doğruydu çünkü kurulu tuzağa doğru geleceğini umarak Saddam'ı daha da öfkelendirmek için Kuveyt, Washington'daki savaş kışkırtıcıları tarafından, bir yem olarak kullanılıyordu. Ve kuşkusuz, Saddam kendi ayaklarıyla kapana girdi. Kuveyt 1899'a kadar Osmanlı-Türk yönetiminde kalmıştı. Bölgede hüküm süren şeyh, İngiltere korumasını istedi. 1921'de İngiliz Sömürgeler Bakanlığı'ndan Sir Percy Cox haritada, Kuveyt'i daimi olarak Irak'tan ayıran bir çizgi çekti. Pratikte bu, Irak'ın İran Körfezi'ne erişimini yitirmesi anlamına geliyordu. Anlaşılır biçimde, tüm Iraklı liderler kaybettikleri toprakları yeniden kazanma arzusuyla mücadele etti. Bağdat, petrol sanayisini 1972 yılında ulusallaştırdı. Bunun yapılmasından bir gün önce, Nixon ve Kissinger İran Şahı ile birlikte Bağdat'a karşı Iraklı Kürtleri silahlandırmaya karar vermişlerdi. Kürtler, Saddam yönetimini zayıf düşürmek isteyen CIA tarafından kullanılıyordu. Bu koşullarda Bağdat, Güneydoğu Asya'daki ABD uygulamalarını örnek alarak, CIA ile işbirliği yapan Kürtlere karşı, kimyasal savaş dahil, Nixon-Kissinger tipi yöntemleri kullandılar. Bu yaklaşım, Kürtlerin, başka herkes gibi kendi devletlerini kurma ve ebedi mültecilikten kurtulma hakkını inkâr etmek anlamına gelmez. ABD Kongresi'ndeki temsilcileri dinleyerek -bu bağlamda bunu Batılı yorumcular olarak da okuyabilirsiniz- Saddam'ı Kürt azınlığa karşı yürüttüğü canice politikadan dolayı bir savaş suçlusu olarak adlandırmak, ‘tencere dibin kara, seninki benden kara’ misali bir durumdur. Saddam, CIA'nın kemendine yakalandı. 2 Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. Bob Woodward, ‘Komutanlar’ adlı başka bir kitabında, Washington'a güvenilemeyeceğini bilen Saddam'ın, ABD Büyükelçisi April Glaspie'ye, ‘Irak, düzeni sağlamak üzere Kuveyt'e yürüseydi, hükümet buna nasıl tepki gösterirdi’ diye sorup nasıl çifte kontrol yaptığını anlatıyor.Ga naar eind(48) Dick | |||||||
[pagina 103]
| |||||||
Cheney, ‘ABD dostlarına sadık kalacak’ demişti. Bu ne anlama geliyordu? Saddam'ın sorusunu Büyükelçi Glaspie, ‘Araplar arasındaki çatışmalarda taraf olmayız. Kuveyt'le sizin sınır anlaşmazlığınızda olduğu gibi’ diye yanıtladıGa naar eind(70). ABD Ordusu Komutanı Colin Powell, Glaspie'nin telgrafını görünce rahatladı çünkü görüşme imkanı olduğunu hissetti. Fakat görünmez hükümetin elinde geliştirilmiş bir Savaş Planı, 1002-90 hazır bekliyordu ve tam da CIA'nın köpeklerini salma vaktiydi. Görüşme yok; savaş var! Woodward, George Bush'un toplam altıyüzbine yakın askerden oluşan uluslararası silahlı güçler topluluğu ile Bağdat'a saldırmak için büyük ittifakı nasıl kurduğunu adım adım ayrıntılı biçimde ortaya koyuyor. Arap döneği Hüsnü Mübarek, Batı'ya olan 8 milyar dolarlık borcunun silinmesi karşılığında, Irak'taki Arap kardeşlerine karşı Bush'un büyük saldırısına katılmak üzere Mısırlı kurbanlık askerleri gönderdi. 29 Kasım 1990'da, eğer Saddam 15 Ocak'a kadar çıkmazsa, Irak'ı Kuveyt'ten çıkartmak için askeri güç kullanımına izin veren 678 No'lu Güvenlik Konseyi kararı kabul edildi. Savaşın patlamasını önlemek için son bir çabayla Dışişleri Bakanı James Baker ile Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz 9 Ocak 1991'de Cenevre'de buluştu. Baker Aziz'e baba Bush'un bir mektubunu iletti. Mektupta, eğer Irak askerleri Kuveyt'i derhal boşaltmazsa, Irak'ın haritadan silineceği yazılıydı. Aziz mektubu Bağdat'a götürmeyi reddetti ve Texaslı kovboy Baker'a iade etti. 17 Ocak 1991'de ABD ve ortakları günde yaklaşık 2 bin uçakla Irak'ı bombalamaya başladı. Bu, 42 gün sürecek olan ve bölgede daha önce hiç görülmemiş boyutta bir hava saldırısıydı. Bağdat'ta bir halk sığınağında olduğu gibi, bazı olağan ufak kazalar görüldü. ABD'nin bir hassas bombası kazayla doğrudan doğruya bu sığınağa isabet etmiş ve 1500 sivili öldürmüştü. Başkan Lyndon Johnson döneminde Adalet Bakanlığı yapmış olan Ramsey Clark, kendi ulusundan pilotların bombardımanı süresince Bağdat'täydı. Öyle öfkelendi ki, | |||||||
[pagina 104]
| |||||||
BM Genel Sekreteri Xavier Perez de Cuellar'a ve Başkan Bush'a, bombardımanın askeri hedeflerle sınırlandırılmasını ve sivillerin toplu kıyımına son verilmesini isteyen mektuplar yolladı. ‘Birleşmiş Milletler savaş suçlarına ortak olmamalıdır’ diyerek BM'i ikaz etti. ‘The Fire This Time’ adlı kitabında Clark, bir Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi için Araştırma Komisyonu oluşturulmasına nasıl yardımcı olduğunu açıklıyorGa naar eind(71). Adalet eski Bakanı Amerikan devleti tarafından işlenmiş, barışa karşı suçlar, savaş suçları, insanlığa karşı suçlar kategorilerinde 19 suç için ayrıntılı bir hazırlık iddianamesi kaleme aldı. Bu suçlamalar, ‘Bütünüyle, barışa karşı suçları ve savaş suçlarını tanımlayan uluslararası yasalar tarafından konulan ölçütlere uygun olarak herkesin ulaşabileceği kanıtlara dayanarak hazırlandı. Sözkonusu yasalara Lahey ve Cenevre Konvansiyonları ve Nürenberg Sözleşmesi dahildi.’ Clark şöyle devam ediyordu, ‘Bu kitap, ABD Anayasası'nın ve BM Sözleşmesi'nin nasıl çiğnendiğini gösteriyor ve savaş suçlarını tanımlayan uluslararası yasaları ortaya koyuyor. Amerikan medyasının, Amerikan ve dünya kamuoyunu yeterince bilgilendirmedeki başarısızlığının nedenlerini tahlil ediyor. Bu durum, trajedinin kavranması ve tekrarının önlenmesi için temel unsurdur. Bu başarızlık, bir katliamın övülmesini mümkün kılıyor ve yaşamı tehlikede olduğunda bile cahil ve çarpık bilgilendirilmiş -bununla birlikte demokratik- bir dünyanın çaresizliğini gözler önüne seriyor’Ga naar eind(72). Clark, olayların canlı şahidi olarak anlatıyor: ‘Amerika'nın bölgeye yaptığı müdahaleye dikkatli bir bakış, savaşın baş sorumlusunun Irak değil, ABD hükümeti olduğunu ortaya koyuyor. Bu savaş, ilk Irak askeri Kuveyt'e girmeden çok önce Washington'da planlanmıştı. ABD, Irak'ı işgale kışkırtmak için Kuveyt kraliyet ailesini kullandı. Irak'a karşı büyük çaplı bir saldırıyı haklı çıkaracak olan bu olaydan yararlanarak Körfez'de hakimiyet kurabilecekti.’ Aslında, Washington aynı | |||||||
[pagina 105]
| |||||||
kirli oyunları defalarca ve defalarca oynadığı halde, her yerde ulusların ve liderlerin daima uysal koyunlar gibi (8 yıl sonra Kosova'ya saldıran barışsever uluslar koalisyonunun örgütlenmesinde olduğu gibi) CIA'nın bir sonraki tuzağına çekilebilmesi, akıl alacak şey değildir. Bob Woodward, Çöl Fırtınası operasyonunun önde gelen aktörlerinin Washington'daki konuşmalarını izleyerek Clark ile aynı sonuçları çıkardı. Silahlı Hizmetler Komitesi'nden Senatör Sam Nunn, hâlâ baba Bush, Cheney ve Powell'dan bir savaşın ABD'nin yaşamsal çıkarları için gerekli olup olmadığını ögrenmek isterken, bu adamlar, kim ne derse desin devam etmeyi kafalarına koymuşlardı. Genelkurmay Başkanı William Crowe bile, savaşa gitmek için neden bu kadar koşuşturulduğunu merak ediyor ve ‘Herkes ne kadar sabırsız’ diyordu. Aynı belalı şovenist klik 2000 yılındaki, aslında Al Gore'un en az altıyüzbin oy farkla kazandığı, çalıntı seçimle bir şekilde geri döndükleri zaman, hiç kuşkusuz bütün dünyada kaşlar kuşku ve kaygıyla çatıldı. Oğul Bush Beyaz Saray'ı sırf, muhafazakarların hakimiyetindeki Yüksek Mahkeme'nin partizanca ve hileli kararı sayesinde işgal ediyor. Henüz kimse Bush kabilesinin geri dönüşünün CIA ve Görünmez Hükümet tarafından tasarlanıp uygulandığını ileri sürmeye cesaret edemıyor. Yine de, Florida seçimindeki olaylara aslında pek az kişi şaşırdı. Amerikalılar, ülkelerini yönetenlerin utanç verici davranışlarına alıştı. Eğer gelecekte bir gün, birisi Washington'da bildiği herşeyi ortaya dökerse ve Küçük Bush'un iktidarı Büyük Bush'tan devralıp Beyaz Saray'ı Al Gore'dan gaspetmesinin, sarayın kapılarını bir kez daha eski Soğuk Savaş militanlarına ve Texas'ın petrol baronlarına açmak için görünmezlerin yaptığı bir örtülü operasyon olduğunu açıklarsa, buna hiçkimse şaşırmayacak. Woodward, Beyaz Saray'ın, Kremlin'in Ortadoğu'daki en yakın müttefikini -Bush kabilesi böyle görüyor- yok etme kararını nasıl verdiğini ayrıntılarıyla ortaya koyuyor. Bu, | |||||||
[pagina 106]
| |||||||
saplantı ile çılgınlık arasında gidip gelen tüyler ürpertici bir hikayedir. Apaçık nedenlerle, CIA Saddam'ın hayali gücü konusunda alarm zillerini çaldı: Saddam Kuveyt'ten yalnızca 275 mil uzaklıktaki Suudi Arabistan'ın başkenti Riyad'a yürüyebilirdi... Beyaz Saray'dan General Brent Scowcroft, ‘Saddam şu veya bu şekilde ortadan kaldırılmalı ve bu CIA tarafından gizlice yapılmalı’ diyerek görüşünü açıkladı. Biz bunun ne anlama gelebileceğini biliyoruz: Ona mafya eliyle zehirli purolar, öldürücü diş macunları göndermek ve tanrı bilir başka neler. Bob Woodward, baba Bush'un sonunda Saddam rejimini yıkmak için CIA'nın gizli operasyon hazırlıklarına başlamasını emretmiş olduğunu tespit etti. Saddam rejimini boğmak için olanca güçle çalışilmasını istedi. Irak içindeki ve dışındaki Saddam karşıtı gruplara gerekli yardımın verilmesi gerekiyordu. CIA Saddam'dan iktidari devralacak olan liderleri seçmeye başlamalıydı. Bu bize Fidel'i hatırlatıyor. Washington 1960'dan beri onu şu veya bu şekilde ortadan kaldırmayı hedefliyor. Woodward, baba Bush'un 1990'da söylediklerini aktarıyor: ‘Eğer ulusal çıkarlar adına girişilen gizli eylem için bir örnek vermek gerekirse, o işte budur.’ Cheney, Powell ve Schwarzkopf'un, Saddam'ı devirmek için askeri seçenekleri tartışmak üzere Camp David'e gelmesini istediGa naar eind(73). Bu satırları okuyan bir Avrupalı, Amerikalıların toptan çıldırıp çıldırmadığını merak eder. Amerikalılar, başkanlarının bu tür düşünme ve davranışının, onun suça yatkın doğasından kaynaklandığını ve dünyadaki çoğu insan için tümüyle kabul edilemez olduğunu artık farketmiyor. Beyaz Saray'a bir küresel savcı gibi davranma yetkisini kim verdi? Hukukçu Clark'ın kitabının, Iraklı sivil nüfusa karşı işlenen savaş suçlarını ele alan III. bölümü, mide bulandıracak ölçüde sarsıcı. 42 gün boyunca 109 bin uçuş gerçekleşti ve şehirlerin üzerine 88 bin 500 ton patlayıcı atıldı. Clark, ‘Irak şehirlerinin ve altyapısının bombalanmasının Irak'ın Kuveyt'ten çıkarılmasıyla hiçbir | |||||||
[pagina 107]
| |||||||
ilişkisi yoktu. Bölgede politik olarak bağımsız bir askeri güç oluşturan bu gelişmekte olan Üçüncü Dünya ülkesi sakatlanmak isteniyordu’ diye yazıyorGa naar eind(74). Onun belirlediğine göre, daha Temmuz 1990'da, Saddam'ın Kuveyt'i işgalinden önce, ‘Güney Carolina'daki Shaw Hava Kuvvetleri üssündeki savaş oyunları, Bağdat'ı bir saldırgan kabul ederek Irak'ta saldırılacak 27 stratejik yer tanımlıyordu. 7 Ağustos'ta, Kuveyt'in işgalinden 5 gün sonra bu sayı 57'ye çıktı ve daha sonra Irak'ta tahrip edilecek stratejik hedefler 87'ye yükseldi.’ Temmuz ayında Irak'a karşı bir başka muhtemel ‘savaş oyunu’ Deniz Harp Okulu'nda gerçekleştirildi. Soru şuydu: Irak'ın Kuveyt'i işgaline nasıl yanıt verilecek? Üç makul seçenek tartışıldı:
Clark, ‘Aslında her bir seçenek uygulanmaya çalışıldı’ diyor. ABD Hava Kuvvetleri Komutanı General Dugan, muhabirlere, nihai hedefin Bağdat'ın merkezi olacağını söyledi. Göring de, 1940'da Hollanda'yı Almanya'ya teslim olmaya zorlamak için Rotterdam şehrinin merkezini bombalarken, aynı şekilde akıl yürütüyordu. General Dugan ekledi: ‘Eğer senin canını yakmak istiyorsam, bu senin evinde olur, ormanın içinde bir yerde değil.’ Bu açıklamalarından dolayı generali görevden alan o zamanki Savunma Bakanı Dick Cheney için de bu görüş gerçeğe çok yakındı. Ramsey Clark'ın açıkladığı gibi, Bush, Suudi Arabistan'daki ABD varlığının savunma amaçlı olduğunu altını çizerek belirtmişti, oysa Dugan'ın ifadeleri Washington'un yalnızca bir saldırı savaşı planlamakla kalmayıp, aynı zamanda sivilleri de hedef alacağını açığa çıkarıyordu. Noam Chomsky BM Sözleşmesi'nin 51. maddesini | |||||||
[pagina 108]
| |||||||
analiz etti. Bu madde, silahlı saldırı durumunda Güvenlik Konseyi uluslararası barış ve güvenliği korumak üzere gerekli tedbirleri alana kadar bireysel ve toplu olarak silahlı saldırıya karşı öz savunma yapılabileceğini belirtir. Washington uzun yıllar boyunca, ABD'nin ulusal çıkarlarının her türlü dış kısıtlamayı imkansız kıldığı yolunda sabit bir konum geliştirdi. Bu, ‘BM kabul etsin ya da etmesin, biz canımızın istediğini yaparız’ anlamına gelir. Uluslararası hukuk ve düzenin etkili bir aracı olan Cenevre'deki Milletler Cemiyeti'nin dağılmasına yol açan, Hitler ve Mussolini'nin işte bu yöndeki tutumlarıydı. BM Sözleşmesi, ulusal çıkarları küresel çıkarlara tabi kılmak üzere tasarlanmıştı. 21. yüzyılın başında dünyanın karşı karşıya olduğu sorun, şu anda Süper Haydut Güç gibi davranan tek bir kudretli süper devletin olmasıdır çünkü o, küresel çıkarları ulusal çıkarları karşısında ikinci sıraya koyuyor ve çünkü o, BM Sözleşmesi ve diğer uluslararası antlaşmalara rağmen bu şekilde davranma hakkına sahip olduğundan tamamen emin. BM Genel Sekreteri Kofi Annan 1998'de ABD-Irak askeri kördüğümünü çözmek için arabulucu olarak çalışmak üzere Bağdat'a gidince, Bayan Madeleine Albright ona başarılar dilediğini söyledi ve sözünü sakınmadan ekledi, ‘Geri geldiğin zaman, ne getirdiğine ve getirdiğinin ulusal çıkarlarımıza uyup uymadığına bakacağız’Ga naar eind(75). Albright'ın sözleriyle, ‘Yapabildiğimiz zaman başkalarıyla birlikte hareket ederiz ama bir şeyi yapmak zorunda olduğumuz zaman tek başımıza davranırız.’ Faşist düşünme tarzı, uzun süredir Washington'daki görünür ve görünmez karar alıcıların zihnini kirletiyor. Eğer dünyanın en güçlü ekonomisi, uluslararası hukukun temel ilkelerine uymayı reddeden ve bunun yerine nükleer çok başlıklı kıtalararası füzelere ilişkin yaygın korkuyla desteklenen kendi başına buyruk taktikler izleyen gangsterler ve entrikacılar tarafından yönetilmeye devam ederse, küreselleşme asla bir gerçeklik halini almayacaktır. |
|