Küresel terörist
(2002)–Willem Oltmans– Auteursrechtelijk beschermd
[pagina 54]
| |
ButtoAli Butto, Pakistan'ın Dışişleri Bakanı iken Sukarno'nun dostu oldu. Ardından Başbakan oldu ve 4 Nisan 1979 günü saat 02:00'de asıldı. ABD dış politikasını sert biçimde eleştiriyordu. Pakistan tarihsel olarak Washington'un müttefiki ve yıllardır Güneydoğu Asya Antlaşması Örgütü (SEATO) üyesiydi. Bu, sözde bölgeyi Pekin'den, hatta SSCB'den gönderildiği varsayılan komünist çetelerden korumak için ABD ve İngiltere'nin girişimiyle kurulan bir pakttı. Butto, ABD askerlerinin bütün eski Çinhindi'nden çekilmesi gerektiği konusunda Sukarno ve Sihanuk ile hemfikirdi. Washington'a ilişkin bu eleştirel tutumunu BM merkezinde de üzerine basarak ifade etti. Gizli Ekip için bu, Butto konusunda bardağı taşıran son damlaydı. Bu adı kötüye çıkmış ABD'li karakterlerin çılgın kafaları, -genel olarak yaptıkları gibi- bu adamın ölmesini istiyordu. General Ziya ül Hak'ın sıkıyönetim ilan ettiği 5 Temmuz 1977 günü Butto tutuklandı. Beş buçuk yıl ülkesine Dışişleri Bakanı, Başbakan ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olarak hizmet etmişti. Ziya tarafından bir günde ‘Pakistan'ın güvenligi için şeytani bir tehlike’ olarak ilan edildi. Butto, başından beri olacakların farkındaydı ki ‘Kan izi sürenler benim kanımın peşindeler’ diyordu. Parlamentodaki bir konuşmasında onu hedef alan ‘uluslararası bir komplo’ya göndermede bulunarak uyarmıştı. Komplonun arkasındaki Washington'du, başka kim olacak? 1966'da arkadaşı Sukarno, bana bir yıl önce Kahire'de meydana gelen bir olayı anlattı. Endonezya Başkanı ve o zamanki Dışişleri Bakanı Butto bir otelin lobisinde konuşuyordu. O sırada Sukarno'ya Amerikalı | |
[pagina 55]
| |
bir kız yanaştı ve kendisini Pat Price olarak tanıttı. Endonezya üzerine bir kitap planladığını söyleyip, Sukarno'nun ona yardım edip edemeyeceğini sordu. Başkan yardım sözü verdi ve Pat yoluna gitti. Fakat Ali Butto ‘dikkat et’ dedi, bir başka CIA oyunu olmasından kuşkulanıyordu. Sukarno: ‘Onun Endonezya'ya gelmesini sağladım. Merdeka Sarayı'nda kabul ettim. Çevrede yolunu kolayca bulabilmesi için ona bir kadın yardımcı verdim. Çalışmaya başladı. Birkaç ay sonra istihbarat servisimiz tarafından bana bir rapor verildi. Şu tatlı, fettan Bayan Price gerçekte bir CIA ajanı çıkmıştı. Bizim güvenlik servisimizce dikkatli biçimde izlenmişti. Her yerde benim adımı, benim takdimimi kullanıyor, benim yardımımı ve konukseverliğimizi istismar ediyordu çünkü aslında o sıradan bir CIA casusuydu.’ ‘Onun CIA ajanı olduğundan ne kadar eminsin’ diye sordum. ‘Gece yarısı diğer ABD ajanlarıyla buluşmuştu. Sık sık, tuhaf zamanlarda, tuhaf yerlerde ABD elçilik üyeleriyle karşılaşmıştı. Servisimizin dikkatini özellikle çeken şey, ABD askeri ataşesi ile yaptığı kamufle edilmiş görüşmelerdi. Askeri kurumumuzun en üst halkalarının bazılarına ulaşmayı başardı’Ga naar eind(37). Sihanuk ve Butto gibi Sukarno da CIA'nın Güneydoğu Asya'daki kirli işlerinin iyice farkındaydı. 6 Ekim 1966'da Sukarno bana şöyle dedi: ‘CIA bölgemizdeki sekiz ülkenin bulanık sularında balık avlıyor. Başkan Nasır beni uyardı. Bir generali kişisel temsilci olarak, yalnızca benimle konuşması talimatıyla bana gönderdi. Mısır'da, CIA'nın buradaki faaliyetleri hakkında belgesel kanıtlar bulmuşlardı. Diğer belgesel kanıtlar Suriye'de bulunmuştu çünkü bu ülkenin büyükelçisi aynı şekilde beni görmeye geldi. Sen gazetecisin. Gerçeklere ulaşmak için araştırmaya devam etmelisin.’ Bu noktada şunu da ekleyebilirim: 1970'lerde ve 80'lerde üç kez televizyon için röportaj yaptığım Bayan İndira Gandi, Hindistan Başbakanı, dikkatimi tekrar tekrar Hindistan'daki ‘aşağılık CIA oyunları’na çekiyordu. Ali Butto hapishanede bir kitap yazabildi. Hep Su-Ga naar eind(38) | |
[pagina 56]
| |
karno'nun da aynısını yapabilmiş olmasını diledim. 1965 darbesine ilişkin görüşleri tarihi öneme sahip olacaktı. Kader belirleyici 30 Eylül-1 Ekim gecesindeki olaylar hakkında iki istihbarat raporu almıştı. İkisine de inanmadi. Önce hangi kestane fişeğinin patlamış olduğu konusunda merakını gideremedi. Komplonun sorumlularının Washington'da oturduğunu biliyordu ama Endonezya askeri kurumlari içinden bu kadar çok işbirlikçiyi satın almayı nasıl becermişlerdi? Dolarlar ve daha fazla dolar vaatleri büyük bir rol oynamıştı. Butto'nun tutukluyken yazdığı ‘Ölüm Hücremden’,Ga naar eind(39) Ziya'nın hükümet darbesine yol açan komployu ayrıntılı olarak ele alıyordu. Bunu tahmin etmişti. 28 Nisan 1977'de Ulusal Meclis'te belanın gelmekte olduğunu söylemişti. Ertesi gün, 29 Nisan'da, ABD Dışişleri Bakanı Cyrus Vance Butto'ya ‘samimi, sakin görüşmeler’ öneren bir mesaj gönderdi. Vance temiz bir adamdı. Bu, görünmezlerin, Dışişleri Bakanlığı'nın ve hatta gerekirse Beyaz Saray'ın da bilgisinin dışında, özel durumlarda gizli operasyonlar yapması için yeterli bir nedendi. Butto, belki de Vance'in, kendisine karşı yürütülmekte olan CIA komplosundan habersiz kalmış olduğunu anlayarak, ertesi gün Ravalpindi'de kamuoyuna görüşme davetini kabul ettiğini açıkladı. ABD elçiliği maslahatgüzarı hemen, ‘Gizli kalması gereken konuşmalar önceden sızdırıldığı zaman, onların uygulanması güç olur’ şeklinde bir açıklama yaptı. Kuşkusuz CIA, Vance'in Butto ile görüşmesini hiç istemiyordu çünkü Pakistanlı liderin tasfiyesine çoktan karar verilmişti. Bununla birlikte, Butto kendi Dışişleri Bakanını, yabancı istihbarat servislerinin Pakistan'da istikrarı bozmak için uğraştığına ilişkin suçlamaları belgeleyen 50 sayfalık bir raporla birlikte Paris'e gönderdi. Rapor, dikkat çekmeden, şahsen Cyrus Vance'e teslim edildi. Ancak ABD Dışişleri Bakanı, 50 sayfalık raporu rafa kaldırmayı ve buna karşılık ABD-Pakistan ilişkilerinde taze bir başlangıç yapmayı önerdi. Pakistan Dışişleri Ga naar eind(40) | |
[pagina 57]
| |
Bakanının Paris'te kaldığı otel odasına gizlice girildi ve alt üst edildi. 50 sayfalık istihbarat raporu Paris'teki Pakistan Elçiliği'nin kasasında kilit altına alınmıştı, Daha sonra Butto bu önemli istihbarat raporunu Libya, Tripoli'deki bir İslam Konferansı Dışişleri Bakanları toplantısına gönderdi. Butto kendi savunmasını kendi yaptı. Kitabında yargıçlara şöyle söylediğini yazıyordu: ‘Ben bir yılı aşkın bir süredir eni 2, boyu 3 metrelik bir ölüm hücresindeyim. Orada kendimi biraz sersemlemiş hissediyorum. Burada, bana yapılanları zikretmek istemiyorum, Vücudumdaki izleri göstermek veya buna benzer şeyler yapmak istemiyorum (...) Benim bir tiran, bir diktatör, bir Hitler olduğum söylendi (...) İnanın ki, bana çok adice davranıldı (...) 90 gündür güneş ışığı veya gün aydınlığı görmedim.’ Yargıçların huzurunda, o iktidardayken görüşmeler yoluyla Hindistan'dan 90 bin savaş esirinin dönüşünü sağlamış olduğunu hatırlattı. ‘Ama şimdi bana bir cani gibi davranılıyor. Ben bir cani değilim fakat bana bir caninin suç ortağından daha kötü davranılıyor. Hücremde müzik sesleri duyabiliyorum. Çıkmama izin verilmeyen ölüm hücremde diğer tutukluların gülüşlerini duyuyorum. 15 Ekim'de iki tutuklu firar edince, kapım kilitlendi. Onların kaçışıyla ne ilgim vardı? Ülkemden kaçamam ve kaçmam. Mustafa Khar bana “bu insanlar senin kanının peşinde” dedi. 13 Eylül'de yabancı bir gazeteci, adını belirtmeyeceğim, beni bir kenara çekti ve “Bay Butto, senin için hazırlananları sana anlatamam. Bu ülkeden ayrılsan iyi olur” dedi.’ Endonezya'da da Sukarno General Suharto'nun yarı tutuklusu iken aynısı oldu. Bir zamanlar Sukarno'nun dostu olan Adam Malik, onun ülkeden ayrılması için ricada bulundu. Malik CIA'nın işbirlikçileri arasına katılmıştı ama belki de vicdan azabı çekiyor ve Sukarno için hazırlanmış olduğunu bildiği gelecek yerine eski arkadaşının yaşlanarak doğal biçimde ölmesini diliyordu. Sukarno Japon eşi Ratna Sari Dewi'nin ‘Wis- | |
[pagina 58]
| |
ma Jaso’ adlı villasında tamamen dış dünyadan yalıtıldı. Bayan Dewi, 1967'de güvenliği için kocasının ısrarıyla Tokyo'ya gitmiş ve kızı Karina'yı Japonya'da doğurmuştu. Bayan Hartini, Sukarno'nun Endonezyalı eşi, seyrek olarak onu görebilen neredeyse tek ziyaretçiydi, öte yandan çocuklarının onu görmesine daha sık izin veriliyordu. Başka hiçbir ziyaretçi alınmıyordu. Burada söz konusu olan, özgürlük mücadelesine önderlik ettiği ulusun kalleş generalleri tarafından ölümüne eziyet edilen -ulusun babası- Sukarno'ydu. Bir general otomobilini çaldı. General Alam Sjah gelip, Sukarno'yu dış dünyadan daha da soyutlamak için, televizyonunu götürdü. 10 Haziran 1970 günü tıpkı New York'da, bana generallerin ona ne yapacağını anlatmak için gelmiş olan -onun katillerinden biriydi- Ujeng Suwargana'nın anlattığı şekilde susuz kalan bir çiçek gibi öldü. Butto yargıçlarına şöyle dedi: ‘Af talep etmiyorum. Adalet istiyorum. Hayatım için yalvarmıyorum, çünkü bir gün herkes ölecek. Birçok kez hayatıma kastedildi. Sangkar'da saldırıya uğradım. Sadiqabad'da mucizevi bir şekilde kurtuldum. Daha sonra tartışmalı sınır bölgelerinde, tam konuşacağım yerin önünde bir bomba patladı. Bir keresinde bir Langah'ın bana el bombası fırlattığı Belucistan'da, en azından dört ya da beş saldırı oldu. En yakın arkadaşlarımdan biri olan Kalat'ın yöneticisi, gidersem öldürüleceğimi söyledi. “Kamu görevimi yapmalıyım” dedim ve bir halk toplantısında konuşma yaptım. İstediğim, hayatımı kurtarmak değil. Adalet istiyorum.’ Sukarno da otobiyografisinde hayatına kasteden bir dizi girişimi açıklıyordu.Ga naar eind(41) 30 Kasım 1957'de Tjikini'de iki çocuğunun öğrenim gördüğü okulu ziyaret ederken Başkana birkaç tane el bombası atıldı. Yaveri Albay Sudarto, Sukarno'yu hızla yere yatırıp vücudunu siper etti ve şarapnellerle yaralandı. 9 Mart 1960'da Daniel Maukar bir Endonezya MIG savaş uçağı ile Başkanlık Sarayı'na ateş açtı. Başkan bağışlayıcı biriydi. | |
[pagina 59]
| |
Ona Maukar'ın idam cezasının infaz edilip edilmediğini sordum. ‘Hayır’ anlamında başını salladı. Genç pilot sonradan serbest bırakıldı. Sukarno onu samimi bir sohbet için davet etti. 1957'de Ambon adasını bombalarken düşürülmüş ve yakalanmış olan CIA pilotu Allan Pope de, karısının saraya gelip ağlayarak eşinin özgürlüğü için yalvarması üzerine, serbest bırakıldı. ‘İş kadınlara gelince’ diye yazıyordu otobiyografisinde, ‘Zayıfım. Gözyaşlarına dayanamıyorum.’ Butto ve Sukarno bir dizi suikast girişimine maruz kaldı. Onları kim tezgahladı ve parasını kim verdi? Bayan Indira Gandi bana, Hindistan'da sadece 30 Rupi için birilerini öldürecek insanlar olduğundan söz ediyordu. CIA kuklası Suharto 32 yıllık başkanlığı süresince bir kez bile silahlı saldırıya uğramadığını belirtmeliyim. Geriye dönüp baktığımda, hem Sukarno'nun hem Butto'nun CIA tarafından hedef alındıklarının tümüyle farkında oldukları halde, yerel kiralık katillerin asıl patronlarının vahşi, acımasız kafalarını ve yöntemlerini tam olarak hesaplayamadıklarını hissediyorum. Sukarno'ya gelince, hiç tereddüt etmeden, iyi kalpli ve bağışlayıcı bir insan olduğuna tanıklık edebilirim. O, yaşamı boyunca sadece bir ölüm kararını onaylamıştı. O da, İran tipi Müslüman bir devlet yaratmak amacıyla Dar ül İslam'ı kurmak için çılgınca bir şiddete başvurmuş acımasız bir katil olan Kartosuwirjo içindi. Mahkemeler onu ölüm cezasına çarptırdı. Bütün bir hafta sessizce kendi kendine imza atıp atmamayı düşündü. Çocukları, babalarının neden böyle sersemlemiş göründüğünü anlayamıyordu. Onlar nedenini bilmiyordu. Washington Jakarta'da basit bir yarım akıllının hizmetinden yararlanmıştı. Ama onların, EKP'nin diş ve tırnaklarını sökmeye hazır kana susamış bir kitle katiline ve onun ordusunun yakalayabileceği kadar çok solcuyu yakalayıp boğazlamasına ihtiyaçları vardi. Suharto'yu seçtiler ve turnayı gözünden vurdular. Butto, ölüm hücresinde yazdığı anılarında Henry Kissinger'ın açık bir tehdidini aktarıyordu: ‘Seni ibreti | |
[pagina 60]
| |
alem, korkunç bir örnek yapacağız.’Ga naar eind(42) Düşünün ki o, Pakistan'ın başbakanıyla konuşuyordu. 1958'den 1992'ye kadar New York'da oturdum. Amerikalıların aklının bu şekilde çalıştığını sonunda anlayabilmem için yıllar geçti. ‘Yolunun üstündeki adamı bertaraf et. Onu vur.’ Çocukluğunda Almanya'dan göç etmiş bir Yahudi olan Kissinger, ABD düşünme tarzına kolayca uyum sağladı. Yanki mizaci ona tıpa tıp uydu. Kissinger, Washington'daki en prestijli ve en güçlü kişilerden biri olmayı becerdi. Hatta, Güneydoğu Asya ve diğer yerlerdeki ABD savaş suçlarından sanıldığından da fazla sorumlu olduğu halde, Nobel ödülünü çantasına attı. 2001 yılında çok imrenilen Stockholm ödülüne Slobodan Miloşeviç'i aday göstermeyi hangi sağduyulu kişi akıl edebilir? 5 Ocak 1979 günü Ali Butto 51 yaşına girdi. Sonraki ay, Şubatın 6'sında Başyargıç Enver ül Hak, mahkemenin, Devlet eski Başkanı ve Başbakan Ali Butto için ölüm cezasını uygun gören, 4'e 3 çoğunlukla aldığı kararı açıkladı. Hüküm 1500 sayfa tutuyordu. Karar Butto'ya gardiyanları tarafından, hücresinin dışından bildirildi. Dünyanın dört bir yanından, Başkan Jimmy Carter ve İngiltere Başbakanı James Callaghan'ınkiler de dahil, yaşamının bağışlanmasını isteyen mesajlar geldi. General Ziya ül Hak 400 benzer olayda ölüm cezasının hafifletilmesi için benzer istekleri dikkate almamıştı. ‘Masum bir insan af dilemez’ diye yazıyordu Butto. Ali Butto, Başbakan olduktan 21 ay sonra öldürüldü. Kissinger, önceden bildirmiş olduğu ‘ibret-i alem’ini elde etti. Ülkede çıkabilecek huzursuzlukları önlemek için, Butto'nun üst düzey taraftarları çabucak hapse atıldı. Okullar ve üniversiteler kapatıldı. Ordu, göstericilere ateş açmaya hazırdı. Pakistan halkı, tıpkı Washington'un doğrudan yardımıyla 1965'de iktidarı ele geçiren işbirlikçi askerlere karşı ayaklanamayan Endonezya halkı gibi, askeri rejime karşı itirazını seslendiremeyecek kadar güçsüzdü. Ama bir gün gelecek, Ga naar eind(43) | |
[pagina 61]
| |
Endonezya ve Pakistan halkı Sukarno'ya ve Butto'ya ihanet edenlerin yerel askerler arasından CIA tarafından satın alındığını anlayacak. Fakat nihayetinde süper savaş suçluları, Washington'daki Görünmez Hükümet'in en üst kademelerindeki çılgın komünist avcılarıydı. |
|