Küresel terörist
(2002)–Willem Oltmans– Auteursrechtelijk beschermd
[pagina 38]
| |
SukarnoEndonezya 17 Ağustos 1945'de bağımsızlığını ilan etti. Dünyanın dördüncü büyük ülkesinin ilk başkanı Sukarno, birlikte çalıştıkları Muhammed Hatta da yardımcısı oldu. Hollandalı sömürgeciler bu özgürlük ilanını yasadışı olarak gördüler ve ‘düzen’i yeniden sağlamak için bir ordu gönderdiler. Hollanda, Sukarno'nun genç Cumhuriyetini yok etmek için iki kez sözde güvenliği sağlama eylemine girişti. Endonezya'nın dış ilişkiler servisi çoktan oluşturulmuştu ve Washington'da yoğun biçimde çalışıyordu. Yardımlarını sağlamak üzere ABD senatörleriyle ilişki kurmak için avukat Joseph Borkin'i tuttular. Borkin'in yazdığı ve bir düzine senatör tarafından imzalanmış bir mektup Başkan Truman'ın masasına ulaştı. Mektup, eğer Endonezya'ya karşı askeri hareketler derhal durdurulmazsa Hollanda'ya verilen Marshall Planı yardımından vazgeçilmesini öneriyordu. Bu numara işe yaradı. Hollanda Hükümeti askeri birliklerini geri çekti ve 30 Aralık 1949'da egemenliği devretti. Amerikalı bir Yahudi olan Borkin, dünyanın en büyük Müslüman ulusunun başkanının yakın arkadaşı oldu. 1978'de Borkin, alt başlığı ‘Adolf Hitler ile Almanya'nın Büyük Kimya Kartelinin Şer İttifakına İlişkin İrkiltici Bilgiler’ olan ‘I.G. Farben'in Suçu ve Cezası’Ga naar eind(22) kitabını yayınladı. The Wall Street Journal, kitabı, ‘çıldırmış bir endüstriyel makinanın ustaca anlatımı’ diye tanıttı. Joe ile uzun yıllar boyunca arkadaşlık ettik. Sukarno'dan gelen kişisel mektuplar dahil, Endonezya'yla ilgili tüm belgeleri elinde tutuyordu ve Endonezya Başkanı üzerine bir kitap yazmayı planlıyordu. Zamansız bir kalp krizi Joe'nun yaşamını sona | |
[pagina 39]
| |
erdirdi. Sukarno'ya ilişkin anıları asla yazılmadı. Doğal olarak Washington'daki istihbarat cemaati, Sukarno'nun ne türden bir solcu yoldaş olduğunu en iyi onların bildiğinden emindi. Henüz 1950 yılında Hollandalı bir paralı asker olan Werner Verrips, Sukarno'nun fazla dikkat çekmeden nasıl bertaraf edilebileceğini araştırmakla görevlendirildi. İş ortaklarıyla birlikte, bu gözüpek girişimi finanse etmek için 20 Aralık 1950'de Doğu Java'daki Surabaya şehrinde bir bankayı soydu. Verrips yakalanıp tutuklandi. Yıllarca Endonezya hapishanelerinde yattıktan sonra Hollanda'ya döndü. Gizli faaliyetlerine yeniden başladı ama 4 Aralık 1964'te bir trafik kazasında öldü. Sukarno'ya karşı 1958'deki CIA darbesinden daha önce söz etmiştim. En azıdan beş kez Sukarno'nun hayatına kastedildi ama hepsi başarısız oldu. İkinci bir topyekün darbe 1965'de oldu. Onun gelişini farkettim, Sukarno da görmüştü. Uzun zamandır bu işlerin içindeydi. 1962'de Ujeng Suwargana, General Abdül Haris Nasution'un temsilcisi olarak Paris, Bonn, Lahey ve Washington'u dolaşarak politikacılara, diplomatlara, yayıncılara ve gazetecilere Sukarno'nun devrilmesi gerektiğini anlattı. Nasution devlet başkanı olacaktı. Ujeng, New York'da beni ziyaret etti. Onu ve karısını 17 Mart 1962'de sevdiğim Greenwich köyü restoranı ‘Finale’ye akşam yemeğine götürdüm. Sukarno'nun bir keresinde, ‘Ben bir çiçek gibiyim, solmaktansa dalımdan koparılmayı tercih ederim’ dediğini söyledi. Bu adama göre Başkan bu sözüyle, başkanlıktan istifa etmek zorunda kalmaktansa bir kahraman olarak ölmeyi tercih etttiğini ima etmiştiGa naar eind(23). O New York akşamında, bir grup generalin kendi başkanlarına karşı bir tezgah hazırlamakta olduğunu anladım. Sukarno, Dr. Subandrio'nun yönetimindeki Endonezya istihbarat servislerinin dalkavukları ve entrikacıları tarafından gittikçe daha fazla kuşatıldığı için, onunla aramızdaki bağlantıların yasadışı yollarla baltalanmasından kaçınmak amacıyla gizli bir kanal Ga naar eind(24)Ga naar eind(25) | |
[pagina 40]
| |
kurduk. Yıllarca mektuplarımı, Başkanlık konutunun muhafiz birliği komutanı general Suhardjo Hardjowardojo'nun eliyle gönderdim. Bu mektuplarda bazen sorular, bazen bilgi oluyordu. ‘Görünmez Hükümet’ 1964'de yayınlandığı zaman hemen özel kanalımız yoluyla bu yayına Sukarno'nun dikkatini çektim. 1975'de ‘Amerikan Polis Devleti’nde David Wise, 1964'de ABD'deki Endonezya Büyükelçiliği'nin, Endonezya kabine üyelerine dağıtılmak üzere ‘Görünmez Hükümet’ten 20 adet ısmarlamasına şaşırdığını belirtiyordu. Aynı zamanda Sukarno ABD Büyükelçisi Howard Jones'u çağırıp, Washington'daki ‘Görünmez Hükümet’in hareketlerinin kabul edilemez olduğunu sertçe bildirdi. David Wise, CIA'nın 1975'de nasıl pornografik film işine girdiğini de anlattı. CIA, Başkan Sukarno'ya benzeyen bir aktörün başrolde olduğu Happy Days adlı bir porno filmine parasal destek verdi. Bu dangalaklık harikasıni Temsilciler Meclisi ortaya çıkardı. Bu iş için bir Asyalı, o sırada işbaşında olan Endonezya devlet başkanına daha fazla benzesin diye, estetik ameliyat geçirmişti. Bu, Gizli Ekip'in, Sukarno'nun itibarını zedelemek için başvurduğu bir yoldu. 2001'de The New York Times'ın çok satanlar listesindeki, Joe Conason ve Gene Lyons'un ‘Başkanı Avlamak, Bill ve Hillary Clinton'u Mahvetmek İçin On Yıllık Kampanya’ adlı kitabi okuyunca, Washington'un profesyonel düşman ‘avcı’larının aslında Gestapovari hünerlerini dikkate değer biçimde geliştirmiş olduğunu gördüm. Wise, 1975 tarihli kitabında ayrıca CIA'nın ‘kıyak işleri’ni de ortaya seriyor. Ürdün Kralı Hüseyin'e ve başka yabancı liderlere, parası federal fonlardan ödenen, kadınlar temin ediliyordu. CIA, Johnson ve Nixon'un doğrudan baskısıyla, ABD yurttaşlarını gizlice gözetleme, savaş karşıtı gruplara sızma ve 300 bin kişi hakkında olumsuz dosyalar düzenleme anlamına gelen ‘Kaos Operasyonu’na girişti. CIA, düşünceleri değiştiren ilaçlarla, onlara verilenin sanrılar yaratıcı bir mad- | |
[pagina 41]
| |
de olduğunu bilmeyen insanlar üzerinde denemeler yaptı. CIA, Watergate'e gizlice giren Beyaz Saray hırsızlarına kılık değiştirmeleri için giysi temin etti. Yine CIA kendi yönetmeliğini ihlâl ederek, kötü şöhretli Pentagon belgelerini The New York Times'a sızdıran yurtsever Daniel Ellsberg'in psikolojik profilini hazırladı. O konudaki katı federal yasayı çiğneyerek, CIA, ülke içinde gönderilmiş yüzbinlerce mektubu gizlice açip okudu, fotoğrafını çekti ve yeniden ağzını kapadı. Büyük olasılıkla aynı şeyi, belki çok daha geniş boyutlarda bugün de yapıyor. Johnson'ın Vietnam'daki savaşı genişletme kararıyla, Sukarno, Washington'daki savaş çığırtkanları için Güneydoğu Asya'da bir sorun odağı haline geldi. Sukarno açıkça Çin ve Kuzey Vietnam'ın yanında yeraldı. ABD'nin Asya'da işinin olmadığını düşünüyordu. Bu, Gizli Ekip'in ve Görünmez Hükümet içindeki kafadarlarının gözünde onu da bir komünist yapıyordu. ABD istihbaratçılarının kafa yapısından ince ayrıntılar beklenemez. Kennedy yönetimi, olumsuz koşullara karşın, Sukarno'nun görüşlerine kulak vermişti. Kennedy, 1955'de Bandung'da Afrikalı-Asyalı ulusları bir araya getiren girişiminden dolayı ona saygı duyuyordu. Sukarno, süper güçler arasında arabulucu rolü oynamaya hazırlanan ve böylece Soğuk Savaşi ortadan kaldırmaya çalışan, Bağlantısızlar Hareketi'ni yaratmıştı. II. Bağlantısızlar Konferansı 1961 yılında Belgrad'da toplandı. Bu zirvenin özel delegeleri olarak Jawaharlal Nehru (Hindistan) ve Kwame Nkrumah (Gana) Moskova'ya; Sukarno (Endonezya) ve Modibo Keita (Mali) Washington'a uçtu. Gelişmekte olan uluslar Kruşev ve Kennedy'nin silahlanma yarışını ve çok başlıklı nükleer silah taşıyan füzelerin yapıminı durdurması için çalışıyordu. Yalın mesaj şuydu: Beyinlerinizi ve kaynaklarınızı birbirinizi ağlatmak için buluşlar yapmaya harcamayın, bunun yerine birlikte oturun ve her ikiniz için de kabul edilebilir bir uzlaşmaya varana kadar konuşun. | |
[pagina 42]
| |
Roger Hilsman kitabının 25. bölümünde, Kennedy yönetiminin Sukarno'nun fikirlerinde iyi noktalar gördüğünü kanıtladı. Hilsman, Endonezyalı liderin Kennedy'li Beyaz Saray'a yaptığı iki ziyaretin iyi gittiğini anlatıyor. ‘Kennedy, Sukorno'nun politikacı ve adanmış milliyetçi yanını tanıdı.’ Sukarno konusunda Amerikalı ajanların utanç verici cehaleti bir yana, Kongre üyeleri, en büyük hakareti kim bulacak diye yarışıyordu. Kongre üyesi, aynı zamanda Meclis Dış İşleri Komitesi üyesi, William Bloomfield, Meclis'deki bir konuşmasında Sukarno'yu ‘iktidar delisi bir diktatör, bir despot, bir zorba, bir Hitler ve uluslararası bir suçlu’Ga naar eind(26) diye adlandırıyordu. Kennedy'nin Uzakdoğu'dan Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak görev yapan Hilsman, kitabında bu ayrıntıları, ne ile karşı karşıya olduğunu göstermek için anlatıyor. ‘Kongre üyelerinin Endonezya hakkındaki bilgileri, en iyi ihtimalle, yüzeyseldi’ diye yazıyor. Bunlar mevcut demokrasinin nimetleri durumundaydı. ‘Avarell Harriman (ABD'nin Moskova ve Londra eski büyükelçisi ve New York eyaleti eski valisi), Kennedy tarafından Hilsman'ın yerine Uzakdoğu'dan Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak atanmasından kısa bir süre sonra, bir televizyona mülakat verdi. Soruları soran, üzerinde fazla düşünmeden ‘şu komünist Sukarno’ deyiverdi. Harriman çok kızdı ve sert biçimde cevap verdi: ‘O bir komünist değil, o bir milliyetçi!’Ga naar eind(27) Sukarno'nun 25 Eylül 1961'de Oval Ofisi ziyareti sırasında, Kennedy ayrıntıya girmek için, Soğuk Savaş konusundaki tavrını ne olduğunu sormuştu. Kennedy'ye anlatmaya hazir olduğunu söyledi ama sadece ona ve yalnız olarak. Kennedy'nin yatak odasına çekildiler ve orada konuştular. Kuşkusuz Kennedy Sukarno konusunda, bir ahmak ve boşboğaz gibi davranan temsilci Bloomfield'den ya da Görünmez Hükümet içindeki Donovan'ın çocuklarından daha fazla bilgi sahibiydi. Kennedy Endonezya ve lideri hakkında bilgi edin- | |
[pagina 43]
| |
mek için çaba harcarken, Dallas suikastı buna son verdi. Lyndon Johnson'la birlikte Eisenhower-Dulles anlayışı Beyaz Saray'a geri döndü. Bu, pratikte, CIA'nın elinin serbest kalması ve Jakarta'da bir darbe hazırlamak ve Sukarno'yu kesin biçimde bertaraf etmek için ikinci bir firsat yakalaması anlamına geliyordu. Gizli Ekip'in bu kanlı olaylar için senaryosu hep aynıdır. Önce söylentiler yayılır; bu örnekte de, Ujeng Suwaragana ve diğerleri tarafından, Sukarno'yu devirmek üzere bir generaller konseyi kurulduğu söylentileri duyuldu. Başkan söylentileri ciddiye aldı ve yardımcılarından Albay Magenda'yı, Ujeng hikayesinin doğru olup olmadığını kontrol etmesi için Washington ve New York'a yolladı. Doğru olduğu anlaşıldı. 30 Eylül 1965 gecesi Başkanlık Tjakrabirawa Muhafız Birliği'nin bazı üyeleri, üst düzeydeki 6 generali gözaltına alınca -bunlardan biri ordu komutanı ve gerçekte Sukarno'ya sadık olan General Yani'ydi- genel bir karışıklık yaşandı. Başkanın Suharto tarafından yönlendirilen düşmanları, Sukarno'nun, muhtemel düşmanlarına karşı önleyici bir harekete girişmesini hemen suçlamaya başladılar. Endonezya'nın bu tarihi gecesindeki olaylar, kurnazca bir planın uygulandığını gösteriyordu. Sukarno'nun kitlelerin gözündeki muazzam saygınlığı, kasten bir kuşku bulutu ile gölgelendi. Endonezyalıların kafası karıştı ve normal koşullarda onlardan beklenen davranışı göstermeyip, başkanın çevresinde kenetlenmediler. Düşmanlarının söylediği gibi komünistlerin tarafını mı tutuyordu? General Suharto ve ona bağlı subaylar altı generalin öldürülmüş olduğunu öğrenince bu cinayetleri Gerwani'nin, Endonezya Komünist Partisi'nden (EKP) kadınların üzerine attı. Bir başka deyişle, 1958'deki öncülü gibi 1965 darbesi de, komünistlerin iktidarı ele geçirmesini önlemek için kesin olarak gerekli bir hareket olarak gösteriliyordu. Suharto medyanın denetimini ele alınca bu kez halka, Sukarno'nun EKP'nin yanında yer almış olduğu söylendi, | |
[pagina 44]
| |
Halk daha iyisini bilirdi ama generallerin öldürülmesi Suharto tarafının doğru söylüyor gibi görünmesine neden oluyordu. Pekin'in bile bu işe doğrudan doğruya karışmış olduğu söyleniyordu. Bu da, Washington'da üretilmiş bir başka yalandı. 1 Ekim 1965'de Sukarno, General Yani'nin yerine General Pranoto Reksosamudro'yu geçirmeyi tasarladı. Fakat Suharto farklı düşünüyordu. Kendisini ordunun başkomutanı olarak atadı. Bu, 1965 darbesinin gerçekleşmesindeki belirleyici andı. Suharto orada ve o anda, Başkan ve Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olan Sukarno'ya karşı ayaklanma ve vatana ihanet suçlarını işledi. Suharto'nun soylu bahanesi, ‘ulusu komünizmden kurtarmak’tı. Sukarno'nun sadece ‘görünüşte Başkan’ haline gelmesiyle, Suharto hemen Güneydoğu Asya'nın Pol Pot'u oldu. Endonezya askeri diktatörü köylüleri, işçileri ve yurttaşları sola karşı çıkma gerekçesiyle katlederken, Pol Pot aynı şekilde aydınları ve halkı sağa karşı katlediyordu. Washington'a göre, Suharto muhteşem bir iş yapıyordu. Aslında, Pol Pot birinci sınıf bir savaş suçlusuydu, Suharto da öyle. Suharto, ayrım gözetmeden EKP'nin bütün üst düzey kadrolarını yok etti. Washington'daki Gizli Ekip zil takıp oynuyordu. Ardından Suharto kana susamış paraşütçü Albay Sarwo Edhie'ye, komünizme ve Sukarno yanlısı yurtseverlere karşı ülke çapında bir saldırıyı organize etmesini emretti. Bu saldırı, Güneydoğu Asya'da daha önce görülmemiş boyutta bir kan banyosu ile sonuçlanacaktı. ‘The Economist’ dergisi, 1965 darbesinden sonra komünist ve Sukarno yandaşı olduğundan şüphelenilerek kitlesel biçimde yok edilenlerin sayısını 500 bin olarak hesaplıyordu. Slobodan Miloşeviç, Suharto'nun yanında basit bir amatör gibi kalır. Bununla birlikte, Miloşeviç Lahey'de savaş suçlusu sanığı olarak endişe içinde bekliyor; oysa 1998 yılında iktidardan indirildikten sonra, Suharto'nun suçlu olarak tescil edilmek üzere mahkemeye götürülmesinin im- | |
[pagina 45]
| |
kansız olduğu görüldü. Haleflerinin yapabildiği en iyi şey, onu ev hapsinde tutmak oldu. Washington her zamanki gibi, kendisine iyi hizmet veren savaş suçlularını korumaya devam ediyor. Şilili Augusto Pinochet bir başka örnektir. Onlara Gizli Ekip tarafından CIA'lı haydutların ömür boyu himayesi garanti edilir. Aynı zamanda, Washington'un savaş suçlularına sağladiğı bu koruma, Suharto, Mobutu veya Pinochet gibi adamların aslında CIA'nın görünmezlerinin isteklerini yerine getiren Washington'un Quisling'leri olarak öldürdüğü ve çaldığı kuşkularını büyütüyor. Bill Clinton bile 1990'lı yıllarda Suharto'ya ‘Jakarta'daki bizim adam’ olarak bakmıştı. Bu bir dil sürçmesi olabilir ama bu aynı zamanda, günümüz dünyasında insanlar toplu kıyıma uğradıklarında Washington'un öfkesini yöneltmede seçmeci davrandığını anlatıyor. Solcuları öldürmek iyi, sağcıları öldürmek kötüdür. İstihbarat örgütlerinin operasyonları katilleri korumak ve gerçeklerin bilinmesini sonsuza kadar engellemek için düzenlenir. Bazen kazayla ufak tefek şeyler su yüzüne çikar. Eski Dişişleri bakanlığı memuru William Blum, 2000 yılında 1965 Jakarta darbesi hakkında şöyle yazdı: ‘ABD'nin Endonezya'daki büyükelçiliğinin, komünistlerin en üst düzeyden köylerdeki kadrolarına kadar yaklaşık beş bin isimlik listesini derleyip orduya (Suharto) aktardığı ve bu kişilerin askerlerce yakalanıp öldürüldüğü daha sonra öğrenildi’Ga naar eind(28). Blum, sonunda konuşan, Jakarta'da görev yapmış eski bir ABD diplomatının Associated Press'teki haberine atıfta bulunuyordu. |
|