Küresel terörist
(2002)–Willem Oltmans– Auteursrechtelijk beschermd
[pagina 30]
| |
CastroW. Colston Leigh'ın düzenlediği, West Palm Beach'deki bir konferans için 21 Ocak 1960'da Küba Havayollarına ait bir Viscount ile Havana'ya ulaştım. Fidel Castro fırtına hızıyla ülkeyi ele geçirmek üzere 1959'da Sierra Maestra'dan inmişti. ABD, haksızlığa uğramış, en sevdiği oyuncağı elinden alınmış bir çocuk gibi tepki göstermişti. Küba, Amerikalılar için, çok sayıdaki kumarhanesi ve ucuz geneleviyle Karayipler'de tercih edilen bir tatil yeriydi. Genç devrimciler, yabancı kumarbazları ve pezevenkleri kovup, ülkeye sosyal adaleti getirerek Küba'yı temizlemekte kararlıydı. ABD'nin casusluk teşkilatları Castro'yu resmeden yap boz parçalarını bir araya getirmek için fazla mesai yapıyordu. O bir komünist miydi? Bu adam zenginleri hiçe sayıyor ve yoksulları savunuyordu. Amerikalı budalalara göre bu, onun kızıl sempatilerini iyice açığa çıkarıyordu. Komünizm Sam Amca'nın eşiğine kadar gelmişti. En uç tedbirlerin alınması gerekiyordu. Eisenhower ve Nixon hızlı bir işgal planı yaptı. Dış politikayı yönetmekte acemi Kennedy, ABD'nin BM sözleşmesine imza koyduğunu neredeyse unutmuştu. Küba'ya saldırmak için Guatemala'daki gizli CIA havaalanları üzerinden B-52 bombardıman uçaklarını kullanmak üzereyken, biri Kennedy'ye ABD pilotlarını Küba üzerine göndermenin Birleşmiş Milletler'e üye bir devlete savaş açmak anlamına geleceçini söyledi. Visconsin'deki Sheboygan'dan, Texas'daki Corpus Christi'ye kadar ABD'li dinleyicilere konferanslar verdiğim yıllardı ve bütünüyle yasalara saygılı korkutucu sayıda Amerikan yurttaşı, ABD Birleşmiş Milletler'e hiç katılmamalıydı diye düşünüyordu. | |
[pagina 31]
| |
Öte yandan Fidel ABD'nin Küba'nın kaderini derinden etkileyen en önemli hayat çizgisini temsil ettiğini görüyordu. Şeker üretiminin çoğu Kuzey Amerika kıtasına gidiyordu. Büyük işadamları Küba purolarını tercih ediyordu. Castro, iktidara geldikten sadece birkaç ay sonra uçakla Washington'a gitti. Uçakta, ellerinde hâlâ Küba dağlarındaki kamp yaşamının izlerinin olduğunu farkedince, Beyaz Saray'da kendisini uygun biçimde takdim edebilmek için ellerine bakım yaptırdı. Başkan Eisenhower kendisini, sakallı devrimciyi Oval Ofis'te kabul ederek ödüllendirmeyecek kadar üst sınıfa ait hissediyordu. Belki de onun ayakkabıları temiz değildi. Bu yüzden Eisenhower yoktu, Georgia'da golf oynuyordu. Castro ile görüşme işi, bunu feci biçimde sonuçlandiracağı kesin olan Nixon'a kalmıştı. Nixon da Kübalıyı Beyaz Saray'da kabul etmekten kaçındı ve misafiriyle Capitol binasındaki Başkan yardımcılığı bürosunda iki buçuk saat görüştü. ‘New York Times’ gazetesi yazarı Tad Szulc 703 sayfalık ‘Fidel’ biyografisinde, Nisan 1959'da Washington'dayken Castro'nun, durmaksızın Marksizme yakınlığı hakkında sorularla hırpalandığını anlatıyor: Castro, ‘Biz komünist değiliz’ diye yanıtlıyordu tekrar tekrar. ‘New York'da muzaffer bir kahraman olarak 4 gün geçirdi’ diye yazıyor Szulc, ‘Birleşmiş Milletleri dolaştı, Central Park'ta gece vakti toplanan 30 bin kişilik bir topluluğa söylev verdi, Kahve ve Şeker Borsası ile Şehir Hali'ni ziyaret etti, öğle ve akşam yemeği davetlerinde yayıncılara, işadamlarına ve bankacılara konuşmalar yaptı. Olağanüstü güzel bir izlenim bıraktı.’ Castro New York'dan trenle Boston'a geçti. Harvard'da bir söylev verdi ve Montreal'e gitti. Yıl 1959'du. Fakat Washington'daki gizli ekibi yönetenler, Castro ile karşı cephelerde yeralan ve onun görüşmediği şeytani ruhlu kişilerdi. Onlar çoktan kesin olarak karar vermişti, Fidel gitmeliydi. Onun sözleri gerçek düşüncelerini yansıtmıyordu. O Kremlin'in gizli uşağıydı. ABD başkanlarına tavsiyelerde bulunan. Washington'daki ajanların | |
[pagina 32]
| |
değişmeyen bir özelliği, gerçekte bu yarım akıllı bağnaz kişiler dünyadaki yeni gelişmeler hakkında hiçbir bilgiye sahip olmadıkları ve bir aptallar cennetinde yasadıkları halde, -onların gözde avlanma sahalarından bir kaçını saymak gerekirse- Küba, Vietnam, Kongo, Endonezya ve SSCB'de neler olup bittiğini kesin olarak bildiklerini sanmalarıdır. En iyi yaptıkları şey, cehalet ve aptallıktan dolayı diğer halkların yaşamlarını alt üst etmektir. Batı Almanya Başbakanı Konrad Adenauer'un bir keresinde Bonn'daki İngiliz Yüksek Komiseri Sir Ivon Kirkpatrick'e söylediği gibi ‘Ne yazık ki, Tanrı insanın aptallığını sınırlamadığı halde, zekasını sınırlıyor’Ga naar eind(16). Albay L. Fletcher Prouty bir zamanlar CIA ve Pentagon arasında irtibat subayıydı. Yazdıklarına göre, II. Dünya Savaşı'ndan sonraki ilk 25 yıl boyunca en önemli gelişme, Washington'da Dışişleri'nin yönetimindeki değişimdir. Demek istiyordu ki, ülkede ve yurtdışında askeri ve diplomatik operasyonlar üzerindeki denetim giderek artan ölçüde, faaliyetleri, bütçeleri, hatta kimlikleri gizli olan kişilerin eline geçiyordu. Prouty, ‘CIA ve Müttefikleri ABD'nin ve Dünyanın Yönetiminde’Ga naar eind(17) alt başlıklı Gizli Ekip çalışmasında söyle yazıyor: ‘Gizli Ekip, CIA ve NSA tarafından toplanan gizli istihbarat verilerini alan, hükümet içinden ve dışından güvenlik belgeli kişilerden oluşuyor. Bu verileri, onlara uygun göründüğü zaman, yarı askeri planlar ve faaliyetlerle yanıtlıyorlar. İhtiyaç halinde Gizli Ekip'e, temel ilkenin bilinmesi şartıyla yeni üye kabul edilir.’ Gizli Ekip'in gücünü nereden aldığını anlatan Albay Prouty devam ediyor: ‘Ekibin gücü, onun muazzam hükümetlerüstü örtülü altyapısından ve büyük özel şirketler, yatırım fon ve kuruluşları, üniversiteler, ülke içindeki ve dışındaki yayınevleri dahil medya ile doğrudan ilişkilerinden geliyor.’ Gizli Ekip'in ‘silah kültüyle’ beslendiğini vurguluyor, ‘Oysa Rafael Trujillo'yu, Ngo Dinh Diem'i, No Dinh Nhu'yu, Dag Hammerskjöld'ü, | |
[pagina 33]
| |
John F. Kennedy'yi, Robert F. Kennedy'yi, Martin Luther King'i ve diğerlerini kimin öldürdüğü belki de hiç açıklığa kavuşmayacak.’ Devam ediyor, ‘Gizli Ekip'in merkezinde, kuşkusuz, CIA'nın ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nin en üst düzey yöneticileri ve en ilginci Başkan'ın Beyaz Saray Dış Politika başdanışmanı bulunur. Onları, Başkanlık görevlileri, Pentagon'dan sivil ve askerler ile istihbarat topluluğundaki profesyonellerden oluşan bir iç halka çevreler. Oradaki çok sayıda insanın gerçekten kim olduğunu tam olarak söylemek çoğu kez hayli zor; çünkü birisi general üniforması ve rütbesi taşıyor. Dahası aslında CIA ile çalışıyor olabilir ve bir başkası bir kabine görevlisinin yardımcısının asistanı gibi önemsiz biri çıkabilir. Bu halkanın ötesinde, ulusal işler ve dış ilişkilerle ilgili bazı özel alanlardan sorumlu veya o alanda uzman olan hükümet görevlilerinden oluşan geniş ve karmaşık bir ağ var. Gizli Ekip'in tüm gerçek üyeleri, işbaşındaki yönetimin atadığı bir görevde olsa da, çekirdek ekiple ilişkili resmi bir görevi olmasa da güç merkezinde kalır. Onlar kolayca resmi görevler ve iş dünyası ya da akademinin şirin limanı arasında yer değiştirir.’ David Wise ve Thomas Ross'un ‘Görünmez Hükümet’i yayınlamasından on yıl sonra bir Hava Kuvvetleri albayı ve Washington'daki yönetici aygıtın içerden, doğrudan tanığı, esrarengiz bulutların içine gizlenmiş ABD yönetici kliğinin iç işleyişinin net bir görünümünü sunmayı başardı. 1970'li yıllarda Albay Prouty'yi görmeye gittim ve onunla Hollanda televizyonu adına görüştüm. Sonraki çeyrek yüzyıl boyunca ilişkimizi sürdürdük. Oliver Stone'a ondan sözettim. O da albaydan ‘JFK’ filmi için başdanışman olmasını rica etti ama, daha sonra anlaşmazlığa düştüler. Albay Prouty, bir av hayvanı gibi, sözgelimi Fidel Castro'nun, peşine düşen Nemrutların kimler olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. Bana, üzerine basarak dedi ki, Gizli Ekip aslında, hemen hemen sadece, dünyadaki belirli bir karışıklık bölgesinden sorumlu veya dünyanın çeşitli yerle- | |
[pagina 34]
| |
rinden gelen istihbarat verilerini yorumlamakla görevli, geçici veya kısmen, sürekli olarak bir araya gelen eylem komiteleri ve ağlarının şaşırtıcı toplamından oluşur. Küçük Bush yönetimi 2000 yılı Aralık ayında iktidar merkezini eie geçirmeyi başarıp bir zamanlar babasına -kendisi CIA eski başkanıdır- yakın olan yetkilileri ekip olarak geri getirdiği zaman, işin iç yüzünü bilen Prouty'nin sözleri zihnimde yankılandı. New York Times gazetesi Texas'daki babanın CIA'nın verdiği bilgilerle dünya işlerinin nabzını elinde tutmasına ve sonra oğluna tavsiyelerde bulunmak için onunla golf oynamasına göndermede bulunarak, CIA merkezinde ‘babanın günlük brifingleri’nden sözedildiğini yazıyor. II. Bush yönetimi fazlasıyla bir Gizli Ekip klübü niteliğini taşıyor. Gizli Ekip'in Küba'ya karşı kırk yıldan fazla bir zamandır yürüttüğü Gizli Savaş'ın tarihi iyi biliniyor. Fidel'in 1959'da ABD'ye yaptığı gezi, Tad Szulc'un onun konuşma yaptiği kişilere devrimi tanıtmada olağanüstü başarılı olduğu değerlendirmesine rağmen, bir fiyaskoydu. Çünkü yanlış kişilerle görüşmüştü. Eisenhower ambargoyu devam ettirdi. Kennedy Domuzlar Körfezi'ne saldırdı ve ABD-Küba ilişkileri sırf Gizli Ekip içindeki gerzeklerin cehaleti ve aptallığı yüzünden geri dönüşü olmayan bir noktaya vardı. 1961'de bir Beyaz Saray düşünce kuruluşu ‘Mongoose Operasyonu’nu planladı. Ayrıntılar kısa süre önce geldi. 1999 yılında ‘Kennedy'ler ve Küba, Gizli Belgelere Dayalı Tarih’iGa naar eind(18) yayınlayan İngiliz tarihçi Mark White'a içten teşekkürler. O sırada ne Castro, ne de dünyada bir başkası Robert Kennedy'nin Ulusal Güvenlik Komitesi 5412'yi yönetmekte olduğunu biliyordu. Bu komite, topyekün Amerikan hegemonyasının yolunda engel oluşturan hangi yabancı kişinin temizleneceğine, hangi hükümetin devrileceğine karar vermek üzere en üst derecede gizlilik içinde kurulmuştu. Şunu da ekleyebilirim, Castro'nun biyografisini yazan Szulc'a Kennedy, Beyaz Saray'da karşılaştıklarında, şöyle sormuştu: ‘Castro'nun öldürül- | |
[pagina 35]
| |
mesini emretseydim, ne düşünürdün?’Ga naar eind(19) 1972'de Kongre, çevresinde gizlilik perdesi altında neler olup bittiği konusundaki körlükten ve kış uykusundan iyice uyanmıştı. Vahşi Bill'in gizli adamlarının aptalca falsolarını soruşturmak için Senatör Frank Church Komitesi oluşturuldu. Castro'nun birçok suikast girişimine uğradığı ortaya çıkarıldı. Bunun için zehirli haplar, zehirli kalem, zehirli purolar, hastalık taşıyan mantar bulaştırılmış dalış giysisi ve son olarak, Castro'nun genellikle dalış giysisi olmadan daldığı bir yerde patlamak üzere ayarlanmış egzotik bir deniz kabuğu kullanılmıştı. Bu veriler David Wise'ın ‘Amerikan Polis Devleti’Ga naar eind(20) adlı kitabında ortaya kondu. Church Komitesi, istihbarat topluluğu içindeki kriminal kafaların Fidel'i öldürmek için sıvı batulinum zehriyle doldurulmuş altı adet jelatin kapsül hazırladıklarını ve bunların Castro'yu öldüreceğinden emin olmak için önce maymunlar üzerinde denediklerini de keşfetti. Kennedy, Chicago'lu gangster Sam Giancana ve Havana'nın eski mafya patronu Santos Trafficante ile bağlantılar kurmuştu. Fidel'in kellesine konan ödül, Beyaz Saray'dan ödenmek üzere, 150 bin dolara yükseltildi. Komplo, daha önce milyarder Howard Hughes için çalışmış olan, John Rosselli adlı başka bir mafya üyesi yardıma çağrılarak takviye edildi. Kapsülleri Havana'ya getiren oydu. Onların sıcak çorbanın içinde işe yaramayacağını biliyordu. Plan asla gerçekleştirilemedi çünkü Sovyetler Birliği, Castro'ya kendisini nasıl koruyacağını öğretmişti. Giancana, Church Komitesi önünde tanıklık etmesinin önlenmesi için Chicago banliyösündeki evinde öldürüldü. Trafficante'nin cesedi, Florida açıklarında bir petrol varili içinde sürüklenirken bulundu. Rosselli, jelatin kapsüllerle ilişkisini inkâr etti. Öyle görünüyor ki, Fidel Castro'ya, Saddam Hüseyin'e, Sukarno'ya, Nasır'a, Nkrumah'a, Kaddafi'ye ve diğer çok sayıda yabancı lidere karşı Washington'da kaç suikast girişimi tasarlandığını kimse bilmiyor. Çünkü belki de, bir nu- | |
[pagina 36]
| |
maralı savaş suçlularının -dün ve bugün- kimler olduğu hususunda tüm gerçekleri ortaya çıkarmak için, dışardan gelen başka bir tarihçinin Washington'daki gizli dosyaları ya da onlardan ne kalmışsa, gözden geçirmesi gerekecek 1960'da, Havana'da Cezayir Büyükelçiliğindeki bir resepsiyonda bütün devrimci komutanlarla, Fidel, Raoul, Che Guevara ile birlikte Fidelciler içinde uzun süredir komünist olan tek kişi olan Dr. Carlos Rafael Rodriguez ile tanıştım. Bende, çok zeki bir adam izlenimi bıraktı. Onunla bağlantıyı sürdürdüm ve 1985'de Havana'da Başkanlık binasında bir röportaj kitabı üzerinde birlikte çalıştık. O sırada Fidel bizden, Tad Szulc'un onunla birlikte yazdığı kendi biyografisi bitene ve kitapçılarda yer alana kadar beklememizi istedi. Ardından ben Güney Afrika'ya gittim ve altı yıl kaldım. İlk yüz sayfası daktiloda yazılmış ve onaylanmış olduğu halde biz çalışmamıza asla kaldığı yerden devam edemedik. Fidel hakkındaki 64 bin dolarlık soru hep yanıtını aradı: Sierra Maestra'dan indiğinde bir komünist miydi yoksa ABD ambargosuna karşı duyduğu bir tepkiyle mi komünist olmuştu ve Washington'un suikastlarının öcünü almak için mi, geçmişte de hep komünist olduğunu söylüyordu? 5 Ekim 1960'da, BM'nin 15. Genel Kurulu'nun açılış günlerinde, bir dünya liderleri zirvesi yapılmaktaydı. Romanya'nın daimi temsilcisi bir resepsiyon verdi. Nikita Kruşev misafirlerinden biriydi. Birkaçımız onunla konuşuyorduk. O sırada ilk olarak The New York Times'dan Harison Salisbury, Fidel'i bir komünist olarak görüp görmediğini sordu. Kruşev, soruyu ‘Sosyalist ülkelerimizde Castro gibi liderler daha fazla olsaydı, pek başarı şansımız olmazdı’ diyerek yanıtladıGa naar eind(21). Moskova'daki Politbüro 1960'lardaki Fidel'e, onu bir burjuva devrimcisi olarak gördükleri için ciddiye alınmaması gereken biri olarak bakıyordu. 1960'dan beri sürekli olarak Küba'yı ziyaret ettim. 2 Mayıs 1962'de Domuzlar Körfezi sahilinde durdum ve | |
[pagina 37]
| |
nasıl olup da Gizli Ekibin, 20 bin öldürmeye hazır kızgın Küba askeriyle çevrilmiş olduğu halde 1500 paralı askeri oradan karaya çıkartacak kadar kafasızlık edebildiğini çözmeye çalıştım. Fidel'in en başından beri bir komünist olup olmadığı sorusuna kesin bir cevap bulunması, Rafael Carlos ile 25 yılı aşkın bir süredir devam ettirdiğimiz görüşmelerimizde sürekli olarak ele alınan bir konuydu. Benim vardığım sonuç, 1959 yılında Washington'u ziyaret ettiği sırada, komünist bağlantıları reddederken, birisinin kuklası olmaya ve birisinin çaldığı müziğe uyarak Latin milliyetçisi anti Amerikan mizacıyla dans etmeye niyeti olmadığını vurgularken, Castro doğruyu söylüyordu. Geleceğin bir tarihçisi, Castro'nun, devriminden uzun süre önce Marksizm-Leninizm'e bağlı olduğu iddiasının, gerçekte Fidel'in en büyük yalanı olduğunu bir gün kanıtlayacaktır. Onun 1961'den sonra Kremlin'e yakınlaşması, Gizli Ekip'teki ve Washington'da başka yerlerdeki gündüz gözüyle rüya görenler ve geri zekalıların dayatmalarının sonucudur. |
|