met. ‘Türklerle barış ve huzur içinde yaşamalıyız. Yurt dışında ne işimiz var? Sanki onlar da kollarını açmışlar bizleri bekliyorlar. Anavatanımız, geleneklerimiz, kültürümüz Türkiye'de, İstanbul'dadır. Boğaz sahillerindeki muhteşem sarayların hepsi Ermeni mimarlar tarafından yapılmıştır. Ermeni müzisyenler ve oyuncular Türk sanat topluluklarında sansayon yaratmaktalar. Bizler en iyi yeteneklerimizi bu ülkeye veren insanlarız.’
Doğu Anadolu'da tarihi topraklarda yükselecek bağımsız bir Ermenistan, Hayastan, İsmet için söz konusu değildi. ‘Hangi hali vakti yerinde İstanbullu Ermeni gidip oraya yerleşecekı Orada ne yapacakı Biz hiç kötülük görmedik, biz İstanbul'un bir parçasıyız. Yurtdışındaki Ermeniler bu bölgenin ne kadar vahşi, düşmanca ve yoksul olduğunu biliyorlar mı acabaı Tarihsel süreç içinde Ermeniler sürekli başka güçlerin egemenliği altında yaşamıştır. Allah'ın Ermenistan'ı Kafkas Dağlarının eteğine kurması ilahi bir cezadır. Herkes bu bölgeden geçmek istedi; önce İranlılar, sonra karşı yönden Büyük İskender geldi, sonra Araplar, Moğollar ve Selçuklular. Ermenistan, Norveç'te veya Hollanda'da bulunsaydı bir dünya gücü olurdu.’
Kitapçı Arsin Beyraz aracılığıyla Ermeni patrikhanesinin kütüphane müdüründen de randevu alma fırsatını yakaladım. Patrikhane, İstanbul'un eski bir halk semti olan Kumkapı'da bulunuyordu. Taksi şoförü, dar ve dönemeçli bir labirentte yolunu tamamen şaşırmıştı ama bunu bir türlü kabullenmiyordu.
’İşte Ermeni Patrikhanesi,’ dedi bıkkınlıkla.
‘Nerede?’
‘Şu evlerin arkasında. Daha yakınına gidemiyorum.’
‘Elimdeki kent haritasına göre yaklaşmak mümkün.’ Ona, doğru yeri gösterdim. ‘Beyaz bir bina.’
Şoför homurdandı, kapı camına eğilip semt sakinlerine sordu. Ermeni Patrikhanesi neredeydiı Hiç duymamışlardı. Haritaya bakmaya tenezzül etmeyip devam etti.
‘Ermeni Patrikhanesi,’ diye tekrar beni ikna etmeye çalışıp, aşık bir suratla kirli, gri bir binayı gösterdi.
‘O bir cami,’ dedim ve yerimden kalkmadım.
Son gaz süratlendi ve tesadüfen birden karşımızda beyaz bir saray belirene kadar Kumkapı'yı dolaştık.
‘Ermeni Patrikhanesi,’ diye işaret ettim rahat bir nefes alarak. On beş dakika gecikmiştim.
Yirminci yüzyılın başında tamamlanan ahşap konak, Kumkapı'nın gri binalarının arasında kaybolmuştu. Susturulmuş, kasvetli bir atmosphere sahipti, içerideki kalın halılar sesleri emmekteydi. Önemli ziyaretçiler vardı: Erivan'dan bir kilise heyeti, bir sanat ta-